Artistik Portreler | İbrahim Said
Artistik Portreler’in haziran konuğu İbrahim Said.
GÜNCELLEME TARİHİ: 8 Haziran 2024
Yazar: Ayşe Sarıoğlu
3 Mayıs günü Chelsea’de Yossi Milo galerinin önünden geçerken galerinin vitrinindeki bir büyük vazo beni büyüledi ve dakikalarca hayranlıkla onu izledim. Galerinin vitrininde onun adı yazıyordu: İbrahim Said.
Hem isim, hem de iş çok tanıdık gelmişti. Daha fazla bekleyemeden merakla galeriden içeri adımımı attım ve işte onunla karşılaştım. O olduğundan emindim. Geleneksel İslam sanatı ve mimarisinden ilham alan karmaşık oymalı seramik çalışmasıyla tüm dünyada övgü toplayan, biçimlendirici kil tarzı, yaşayan seramik sanatçılarının çoğununkinden çok farklı olan İbrahim Said. Eşi, ressam ve sanat profesörü Mariam Stephan ile muhteşem eserlerinin arasından bana gülümsüyordu. Ben dedim, Türküm. Hem işleriniz, hem isminiz bana çok tanıdık geldi, tanışabilir miyiz? Ve o an bu alçak gönüllü olduğu gibi olan gönül sanatçısı ile röportaj yapmaya karar verdim. Ama zamanımız çok kısıtlıydı. Zira, İbrahim ve eşi 4 Mayıs’ta New York’tan ayrılıyorlardı.
Ve biz 4 Mayıs günü sabah saat dokuzda röportajımıza büyük bir heyecan ile başlamıştık.
İşte “Seramik, elin aklın bir uzantısı olduğunun anlaşılmasıdır" diye söze başlayan İbrahim Said ile röportajımız!
Selam İbrahim, böyle alelacele de olsa bir araya gelmeyi başarabildik. Ne mutlu bize. Bana biraz değerlerinizden söz eder misiniz lütfen? Hangi değerlerle nasıl bir ailede büyüdünüz?
Ben içimizdeki güzelliğe inanıyorum ve o güzelliğe konsantre oluyorum. İçimizdeki güzelliğe inandığımdan insanların da hep güzel, iyi taraflarını görmeye çalışıyorum, hayatın da. Bu benim yaşam felsefem. Hep içimizdeki iyiliğe konsantre olunca dışımızda da hep iyilik güzellikleri görüyorum. Mutlu olmak için buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu güzellikleri de işime yansıtıyorum.
Bunu başarabiliyorsanız ne mutlu size.
Evet, bunu her gün deniyorum, uyguluyorum. Her gün, her insanda, her olayda deniyorum ve işe yarıyor.
Nasıl bir ailede büyüdün? Biraz ailenden söz eder misin lütfen?
Ben Kahire’de büyük bir ailede büyüdüm. Annem ve babam geleneksel Mısırlı halktan insanlardı. Zengin değildik, orta sınıf bir aileydik. Babamın bütün hayatı bu geleneksel çömlekçilik işiydi. Annem ev hanımıydı ve ben üç kız kardeşim ve bir erkek kardeşimden sonra ailenin en küçüğüydüm. Ve ailenin en küçüğü olmanın avantajını çok yaşadım ve hissettim.
Baban çömlekçilik işinde kaçıncı nesildi?
Babam birinci nesildi, kendi başına kendi kendini eğiterek bu işi öğrenmiş. Ama işini tutku ile aşk ile yapardı. 6 yaşımdan beri babamın yanında onunla birlikte atölyesinde çalışıyordum. Bu tutku ve aşk bana da geçti. Bana kili sevmeyi öğretti ve onunla özgürce oynamayı. Her şeyi babamdan öğrendim ve şu an bulunduğum yeri ona borçluyum. O olmasa ben bugün burada olamazdım, bana her zaman rol model oldu.
Peki, sizi takip eden yeni jenerasyon var mı?
Benim çocuğum yok. Ama tabii çok sayıda yeğen var. Onlardan ilgi duyanları var.
Babanın da artistik tarafı var mıydı? İyi bir iş insanı mıydı?
Evet babam en önce artistti ve sonra iş adamı. Artistik tarafımı da babamdan aldım. Her gün hayal eder ve yeni bir şey dener ve uygulardı. Her gün anı heyecanla ve aşkla. Şimdi benim yaptığım gibi.
Siz sanat mı okudunuz?
Ben sanat okumadım, ben doğaçlama atölyede büyüdüm, yetiştim. Benim okulum babamın atölyesi idi. Her şeyi orada öğrendim. Altı yaşımdan itibaren babamın atölyesine gitmeye başladım. Babamın atölyesi benim hem üniversitem, hem de sanat okulum oldu. Sürekli Fustat'ta oynardım. Bu annemi delirtirdi. Çünkü insanların yaptığı tüm çömlek ve formları görmek benim için çok önemliydi. Fustat, seramik atölyeleri; devasa, yüksek oktanlı ticari çömlekçilik endüstrisiyle ünlüydü ve halen öyle olmaya devam ediyor. Aile işi hız ve kesinlik gerektiriyordu. Ergenlik çağımdayken o kadar kısa sürede o kadar çok çömlek fırlatırdım ki çömlek torna makinesinin seri üretim potansiyelinden nefret etmeye başladım. Mümkün olduğunca kili elle yapmayı ve elle oymayı tercih ederdim. Kili hissetmek bende böyle başladı.Babam benim bu dürtülerimi ve yaklaşımımı hep destekledi. Hep bir eser yaratmaya çalışırdım, detay ve süslemeler üzerinde çok vakit harcar ve çalışırdım.,
Peki, hem yeteneği babadan aldınız hem de işi ondan öğrendiniz. Kili size o sevdirdi. Ama bu işi sanata dönüştürme vizyonunda size ne ilham verdi? Aklına ne zaman düştü? Bugün seni uluslararası başarılı bir artist olarak tanıyoruz, halen Kahire’de babanın atölyesinde çalışan bir çömlekçi de olabilirdiniz.
Ben İslam sanatını takip ettim, tüm vizyonu oradan aldım. İslam sanatının ana fikri nedir, diye çok kafa yordum. Okudum, inceledim. Çok sayıda müzeye gittim. Müzeler benim okulum oldu. Müzelerde çok vakit geçirdim. Çok sayda iş gördüm. Bunları hep kafamda sentezledim. Babamın çok sayıda sanatçı arkadaşı vardı. Sanatçıların ne düşündüğünü ve fikirlerinin nasıl büyüdüğünü orada gördüm.
Peki, bana söyleyebilir misin İslam sanatının arkasındaki felsefe nedir?
Bana göre benim anladığım fikir doğa aşkı, sonsuzluk ve güzellik. Doğanın aşkı, gökyüzünün aşkı, sonsuzluğun aşkı. Bu güzelliğin aşkı. Güzellik her yerde ve en önce içimizde. İslam sanatı sınırsızlığın sanatı ve geometrinin sanatı. Ben bu coğrafyada doğdum, büyüdüm. Bu benim hayatım, gerçeğim…
Birbirimizden bir şeyler saklıyor olabiliriz ama biz her zaman savunmasısız. Her insanın iç güzelliği vardır. Tanrı sizin dışarıdan nasıl göründüğünüzle ilgilenmez. Tanrı kalbinizle ilgilenir.
Peki, bütün bu işleri siz design ediyorsunuz? Biraz süreçten söz eder misiniz? Bu nasıl oluyor? Önce çiziyor musunuz?
Yok açıkçası çizemiyorum. Çizimim iyi değil. Gençken denedim, çizerdim. Şimdi çizmiyorum. Ben en önce hissediyorum. Sonra hayal ediyorum. Sonra direkt uyguluyorum. Ben materyalimi iyi tanıyorum ve iyi anlıyorum. Materyalimi doğuştan anlamam bana belli bir özgürlük sağlıyor. Potansiyelimin en uç noktalarını nasıl zorlayacağımı biliyorum. Ürettiğin işe olan bağlılık ve güven çok önemli: Kil ile çalıştığınızda göz ardı edemeyeceğiniz bir ilişki oluşuyor. Sizi dinleyecek, ondan yapmasını istediğiniz şeyi yapacak tek malzeme odur. Onunla rahatsınız. Zorsunuz. Ve genellikle başarısız olursunuz. İki kez. Üç kez. Ama eğer çok sabırlı olursanız, onunla kafanızda hayal edebileceğiniz her şeyi yapabileceğinize inanıyorum. Bu yüzden kil hakkında değil, kil ile konuşmaya çalışıyorum.
Etkileyici. Peki, hangi tekniği uyguluyorsunuz? Geleneksel yolu mu izliyorsunuz yoksa kendiniz zaman içinde yeni teknikler geliştirdiniz mi?
Ben geleneksel teknikleri uyguluyorum. Ama evet zaman içinde kendi tekniklerimi de yarattım.Ben ayrıntılarda oymaları kullanıyorum. Bu özellikler; Kum Saati, Altın Yüzükler ve Karnak gibi en yeni işlerimde mevcut. Yeni taş işçiliğini kullandığım Karnak serisindeki parçalar, eski Mısır mimari sütunlarının üzerinde görülen papirüs çiçek formlarını birleştiriyor. Parçaları bir şekilde ters çevrilmiş görüyorsunuz. Bu kasıtlıdır; benim Amerika Birleşik Devletleri'ne gelişimden kısa bir süre sonra uluslararası haritadaki yerimi sağlamlaştıran tasarım anlayışıma bir göndermedir: içerisi ile dışarısı arasındaki ilişkiyle ilgili bir meşguliyet. Vazolarımın üzerindeki oymalar, Fustat'ta MS 900 ile 1200 yılları arasında yapılan su testilerinden doğrudan ilham alıyor. Bu ilk sürahilerin içinde nehir tortusunu süzmek için filtreler vardı. Geometrik, çiçekli ve hayvan desenli süzgeçler, kişi gerçekten su içene kadar görünmüyordu. Ben, testilerin ve diğer seramik objelerin dış yüzeylerindeki gravürleri görünür hale getirerek daha önce görülmeyeni ortaya çıkardım.Bu, kamusal ve özel, iç ve dış, algı ve gerçeklik hakkında diyaloğu teşvik etmek için tasarlanmış, kariyer boyu süren bir geçiş çizgisi. Mısır su filtrelerinden ilham aldığım, iç ve dış güzellik kavramını araştıran topraktan bir heykel olan Kum Saati’nde, bir şeyi saklayıp aynı anda açığa vurmanın mümkün olup olmadığıyla boğuşuyorum. İç parçaları oymak ama ortasını açmak istiyordum. Kesik bölümlerin ortaya çıkmasının nedeni de buydu. Kendi kendime kakma sanatını öğrendim ve üç seramik levha için dekoratif bir ahşap taban inşa ettim; bu taban, cıvatalandıktan sonra dalgalı yelkenlere benziyordu. Ortaya çıkan eser, büyük nehre duyduğum hisler sayesinde neredeyse kendi kendini anlattı.Nil benim en güzel anılarımdan biri. Çocukken bankaya gider, oturup gökyüzünü ve suyu izler ve yeni bir dünyada olurdum. Kahire insanlarla meşguldü. Nil kıyısında oturmak farklıydı. Kariyerim hakkında düşünebilirdim, hayat, yaratmak istediğim güzel şeyleri düşünürdüm, sanki cennetteymişim gibi hissederdim.
Peki, kaç tane seriniz var?
Benim bir klasik, geleneksel İslam motiflerini kullandığım işlerim var. Bir de İslam ve Mısır motiflerini temel aldığım ama onlar üzerinde düşünüp çalışarak yeni anlamlar kattığım modern işlerim var. Yani ben olan şeyleri baz alarak üzerinde düşünerek onları modern yolla uyguluyorum. Onlar da benim Contemporary serim. Tabii ki temelde yapmak istediğim olanlara yeni anlamlar kazandırmak.
Ben, Fustat’dan ayrılmadan önce zorunluluktan dolayı yaratıcılık sınırlarımı zorladığımı fark ettim. Mısır'da sanat eserleri sıklıkla kopyalanıyor. Daha onu bitirmeden eserinizi sergide görebiliyorsunuz. Kopyalanması o kadar zor, o kadar cüretkâr işler yaptım ki, fikirlerimi benimseyenlerin kendilerine ait bir şeyler yapmanın daha kolay olacağını düşüneceklerini umdum. Benim risk alma tarzım aslında ticari bir çömlekçi olarak geliştirdiğim teknik özgüvene dayanır. İşte hep yeni modern serilerim böyle ortaya çıktı. En sevdiğim yerleri ve gündelik uğrak yerlerimi dolduran İslam sanatının tipik geometrik desenleri ve mimarisi eserlerimde yer alıyor. Mısırlılar kültür açısından gerçekten zenginler. Kastettiğim, her türlü kültürün çok ötesinde belirli bir oyma veya tasarım türü. Bundan daha fazlası. Bu benim yaşadığım kültür. Bu, benden gelen bir duygu, günlük ritüeller... Ben ve benim dünyam.
Geleneksel İslam sanatı ve mimarisinden ilham aldığım karmaşık oymalar benim imzam. Bazen babam benim için bir form yapardı ve ben de onun içine oyma yapardım.
Uluslararası yolunuz nasıl açıldı?
Gururla söyleyebilirim ki babam açıkça beni cesaretlendirdi ve onun maddi desteğiyle, Belçika'daki bir el sanatları fuarına katılmak üzere ilk kez 2002'de Mısır'dan ayrıldım. Bu deneyim beni, Mısır'daki Nagada III dönemine (M.Ö. 3200 ila 3000) ait vazo formları gibi belirli Mısır çömlek türlerinin yanı sıra hikaye anlatımı, gelenek ve hatırlamayı içeren daha geniş yaratıcı konseptler de dahil olmak üzere tutkularımı daha fazla keşfetmeye ikna etti. On yıl sonra Katar, İspanya, Umman, Kuveyt'teki yarışmalara ve gösterilere katıldıktan sonra North Carolina'nın Greensboro kentine göç ettim.
Şu anda Amerika’da North Carolina’da yaşıyorsunuz. Bunları nerede üretiyorsunuz? Atölyeniz North Carolina’da mı?
Evet, son 10 yıldır Amerika’da yaşıyorum ve işlerimi burada üretiyorum. Halen Kahire’de babamın atölyesi var, ama North Carolina’da da yenisini kurdum.
Sizi Amerika’ya ne getirdi?
Aşk. Eşime olan aşk. O burada doğmuş büyümüş. Aslında planımız Kahire’de yaşamaktı. Evlendikten sonra bir süre orada yaşadık. Ama ihtilalden sonra buraya gelmek zorunda kaldık.
Peki, Amerika’da yaşam işine ne getirdi?
Benim halen tüm ilhanım Mısır ve İslam sanatı. Mısır ve İslam sanatı ile gurur duyuyorum. Burada kendime daha güvenliyim, daha büyük düşünüyorum. Daha büyük düşünüp, daha büyük hareket etmeyi öğrendim, hedeflerim büyüdü, ölçeklerim büyüdü. Yaptığım iş büyüdü, çeşitlendi. Daha fazla sayıda ve çeşitlilikte iş üretiyorum. Ben buraya artist olarak geldim. Biliyor musunuz artist olarak kendime güveninimi ne getirdi? Burada insanlar sanatı ve sanatçıyı önemsiyor, değer veriyor. Bu çok kıymetli, bu değer ve önem benim yolumu genişletti.
Bu USA’deki kaçıncı kişisel serginiz?
Daha önce de belirttiğim gibi ben buraya artist olarak geldim ve gelmeden önce çok sayıda uluslararası grup ve solo sergilerim oldu. Ve USA’da çok sayıda solo sergim.
New York’ta ilk.
Evet, New York’ta ilk.
Bu yaptığınız sanatın arkasında bir misyonunuz var mı?
Bu benim sesim. İslam kültüründen gelen bir Mısırlı olarak sesimi dünyaya duyurmak istiyorum. İslam’ın vizyonunu paylaşmak istiyorum. İslam sanatını ve 3000 yıl önceki Mısır sanatının ve tarihinin zenginliğini ve güzelliklerini duyurmak, yaşatmak istiyorum.
Peki, Mısır piramitleri ile ilgilendiniz mi ve ondan ilham aldığınız işleriniz oldu mu?
Ben işlerimde İslam motiflerini kullandım ve Mısır ve İslam mimarisini. Ve halen İslam motiflerini Mısır ve İslam mimarisi ile birleştiriyorum. Mimari benim için güçlü bir kaynak.
Ülkene borçlu olduğunu düşünüyor musun?
Tabii ki memleketim kültürüm benim her şeyim. Ülkem olmasa ben olamazdım.
Ailen ve ülken seninle gurur duyuyor mu?
Tabii. Çok sayıda Mısırlı artist Batı sanatına yöneliyor, kendi sanatına ve değerlerine bakmıyor. Onları unutuyor. Bizdeki zenginliğin farkında olmak ve bunu fark ettirtmek benim için çok önemli ve kıymetli.
Peki, New York sergisinden sonraki planların neler? Arkadan ne gelecek?
Açıkçası şu anda bundan sonrasında ne yapacağımı bilmiyorum. Şu an tek istediğim ve ihtiyacım olan kendimi, beynimi, düşüncelerimi yenilemek. Yeniden başlamak için bir tazeliğe ihtiyacım var. Bu sergiden sonra yapmak istediğim başta ülkem ve ailem olmak üzere hayalimdeki ve listemdeki yerleri ziyaret etmek.
New York sergisini hazırlamak ne kadar zamanınızı aldı ve kaç parça iş var?
Bu sergiye hazırlanmak 4 yılımı aldı, güzel bir soru kaç parça iş var saymadım. Ama çok sayıda.
New York’u seviyor musunuz?
Ziyaret etmek için ve işim için evet.
Çok teşekkürler, bana sizin ile paylaşma imkanını verdiğiniz için ve bu unutulmaz sohbet için. Sizin ile daha uzun devam ederdik, ama yola gideceksiniz.
Ben çok teşekkür ederim, bana kendimi ifade etme fırsatını verdiğiniz için. Ayrıca çok keyifliydi.
İbrahim Said’in eserleri 15 Haziran tarihine kadar Yossi Milo Chelsea’de görülebilir.