Artistik Portreler | Wendy White
KÜLTÜR & SANAT

Artistik Portreler | Wendy White

Artistik Portreler’in ağustos konuğu Wendy White

GÜNCELLEME TARİHİ: 12 Ağustos 2024

Röportaj: Ayşe Sarıoğlu

Wendy White artist olarak senin enerjini ve duruşunu çok beğendim. Tabii işlerini de çok farklılar ve çok çarpıcı. Hele bir de Gaa Galeri’deki sergine geldiğimde serginin adını duyunca dedim ki Wendy ile bunun üzerine konuşmalıyız. Söyler misin lütfen “Heart beats dust” ismi nereden geliyor?

Aslında bu başlığı Fransız Sanatçı Jean Dupuy’dan ödünç aldım. 1968'de Fransız Sanatçı Jean Dupuy (o zamanlar kırk iki yaşındaydı) uzun, kırmızı ışıklı plastik bir kutu olan Heart Beats Dust'ı yaptı. İçeride, bir hoparlörün üzerine gerilmiş bir zar, izleyicilerin izlenen ve güçlendirilen kalp atışlarına göre zamanında toz fırlatıyordu. Eser, belki de tüm yanlış sebeplerden dolayı hit oldu ben eser ile çok ilgilenmedim. Ama eserin başlığı beni gerçekten çok etkiledi. İki anlamı olması ve benim duygularımı temsil ve ifade etmesi beni çok heyecanlandırdı. Çünkü kalp tozu yener ya da beni ilgilendiren mecazi anlamıyla ‘Aşk, sevgi her şeyi yener.’ Ben aşka ve sevgiye çok inananlardanım. Sevgi ve aşkın üstesinden gelemeyeceği bir sorun yok, olamaz.

Ne zaman ve nasıl artist olmaya karar verdin ve ne okudun?

Çocukluğumdan beri çizerdim. Her zaman kreatif tarafım vardı. Objeler, heykeller ve binalar yapardım. Sanat nedir bilmiyordum ya da sanatçı olmak hakkında bir fikrim yoktu. O zamanlar ailemin söylediğine göre 6 yaşındaydım. Kolej zamanım geldiğinde bir aile dostumuz bana kendi başıma ödeyebileceğimi düşünerek Georgia’daki sanat okulunu önerdi. Evet Georgia benim doğup büyüdüğüm yerden çok uzakta idi ve yepyeni bir dünya ve deneyimdi benim için.

Connecticut varlıklı bir bölge. Kolej paranı kendin mi ödedin?

Evet, ben Connecticut ‘ı çok sevdim seviyorum. Ama ben Connecticut’ın varlıklı bölümünde büyümedim. Ailem orta sınıf bir aileydi ve kolej paramı kendimin ödemesi gerekiyordu. 1986 yılında kolej yaşım geldiğinde kendi başıma ödeyebileceğimden Georgia’daki bu sanat okulunu tercih ettim. Orada Amerikan tarihine ait çok şey öğrendim. Benim için çok iyi bir deneyim oldu. Bugünlerimi o gün o okulda öğrendiklerime ve deneyimlediklerime borçluyum. Çünkü orası Amerikan tarihinin yaşandığı yer. Georgia’da sanat okumamın yanında iplik, elyaf gibi materyalleri tanıdım. Örgü ve tekstil öğrendim. Geleneksel teknikleri deneyimledim. Heykel öğrendim. Bunların hepsini henüz işlerimde kullanmadım. Burada lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nde resim üzerine lisans eğitimi aldım.

Ailende başka artist var mı?

Hayır. Sadece ben.

Amerika’dan mısın? Sende kuvvetli bir Amerikalı hali görüyorum, bu kültüre ve tarihe çok hakim ve aşinasın ve onunla çok barışık ve rahat. Hatta senin milliyetçi olduğunu düşündüğümü söyleyebilirim. Ne dersin?

Evet, çok doğru. Bu ülkeyi ve tarihimi çok seviyorum. 25 yıldır bu ülkede sanat yapıyorum. Evet, milliyetçi olduğumu söyleyebiliriz.

Ve senin biyografini okuduğumda diyordu ki ‘Wendy sıklıkla çağdaş reklamcılık, markalaşma, Amerikan popüler kültürü ve yirminci yüzyıl sanat tarihinin sembollerine ve ikonografisine gönderme yapıyor.’ Bu tanımlamadan ne anlamalıyız? Biraz açar mısın?

Açıkçası bu galerinin ifade seçimi. Galeri 25 yıllık performansımı inceledi ve Amerikan pop kültürüne ve sanat tarihine ilişkin bulduğu ipuçlarını değerlendirdi ve bu tanımlamayı yaptı.

Bize biraz Amerikan pop kültürünü anlatır mısın? Ne zaman ve nasıl başladı?

Bu biraz karmaşık bir konu. Biz Kapitalist bir toplumuz. Çok sayıda ürün hizmet üretiyoruz. Bunları markalaştırıyoruz ve dünyaya sunuyoruz. Ürettiklerimiz global. Standartları belirliyoruz. İyi ya da kötü üzerinde çalışıyoruz Tabii bu büyük bir yük, bunun çok bilincinde olarak hareket ediyoruz ve bundan para kazanıyoruz. Başlangıcı, sanıyorum 1800’ler ancak 1940'lar ve sonrasındaki Amerika Pop Kültürü pop kültürünün popüler kültürde daha araçsal bir rol oynamaya başladığı dönem.

Ya Pop Art Akımı?

Amerika’da Pop Art akımının Kralı Andy Warhol. Kimse farkında değilken fark etti ve ismini koydu. Ayna tuttu. Pop Art'ı sıklıkla popüler, tüketici sembollerinin kullanımı olarak görüyoruz, Andy Warhol’un 1962 yılındaki Campbell'in Çorba Kutuları gibi.

Peki, bu kültürden kimler sana ilham kaynağı oldu?

Andy Warhol, Roy Lichtenstein bana ilham olanlardan. Ama benim favorilerim Avrupa’dan. Ve ben resimden çok baskı ve heykel ve Modern Sanat ile ilgilendim. Favori artistim Alman Isa Genzken. Ama o kendisi New York’tan ve Amerikan Kültürü’nden çok ilham aldı.

Alexander Calder, Alberto Giacometti diğer favorilerim.

Wendy senin işlerini sevdim, çünkü işlerinde kendimi buldum. Ama onları aynı zamanda çok güncel ve yeni nesil olarak da görüyorum. Ve bu eski ile yeniyi iyi harmanladığını düşünüyorum. Hatta bazılarında ironi bulduğumu söyleyebilirim. Mesajlar kuvvetli eski nesil ama ifade biçimleri ve semboller yeni nesil. Nasıl bunları bir araya getiriyorsun?

Birçok kişi benim işlerimde ironi olduğunu düşünüyor. Ben işlerimde hiç ironi olduğunu düşünmedim. Hep çok direkt olmayı istiyorum ve seçiyorum. Eğer ironi varsa tamamen niyet dışı. Ben her gün kullandığımız gündelik hayatımızdaki sembollerin kültürleri nasıl harekete geçirdiği ile ilgileniyorum, anlamları nasıl biriktirdiği ve değiştirdiği ile de ilgiliyim. Mesela, benim gökkuşağım siyah beyaz renkli değil. Çünkü her gün Instagram ya da hava durumu aplikasyonlarındaki semboller hep siyah beyaz. İşte bu her gün gördüğümüz, yaşantımızda olan semboller beni ilgilendiriyor. Ben bu sembolleri bir şekilde tercüme ediyorum. Ben birçok sembolde rengi dışarıda bırakıyorum. Rengi dışarıda bırakınca birçok anlam değişiyor. Pek çok teknoloji kültürünün bir karanlık tarafı var, özellikle Kaliforniya’da. Bazı markalar Amerikan yaşam tarzına çok uygun ve onu temsil ediyor. Ben onların karanlık tarafına bakıyorum. Belki bu ironi olabilir.

Senin işlerinde hep dijital ve analog, heykel ve resim bir arada ve uyum içinde. Neden? Kendini böyle daha mı iyi ifade ediyorsun? Bu senin ifade biçimin mi?

Hepsini her zaman kullanmıyorum, tercih ediyorum çünkü işaretler yeni biçimlerle birleştiğinde bambaşka anlamlar çıkıyor. Moda gibi. Sanatta kendi tarzımı yaratmak için onlarla bazı kombinler yapıyorum. Sembolleri biçimlerle bir araya getirerek yeni bir imge yaratıyorum. Sanatta kendi stilimi yaratıyorum. Yani ben yeni bir şey yaratmak istiyorum. ‘Yeni’ ile ilgileniyorum. Yani olana hep bir şey eklemek istiyorum ve onu ‘yeni’ bir şey haline getirmekle ilgileniyorum. Yeni bir görüntü, yeni bir anlam, yeni bir değer, yeni bir söylem. Benim bakış açımı katıyorum. Çünkü artist olarak hepimizin bir perspektifi var. Hepimiz benzersiz bir bakış açısına sahibiz, bu çok çeşitli öğrenme ve deneyimleme biçimlerinden geliyor. Bunlar bir araya gelerek bizim vizyonumuzu yaratıyor. İşte bu stil, en büyük insan ifade biçimi. Ben her seferinde yeni bir şey yapmayı seçiyorum. Eski yaptığım hiçbir şeyi yeniden tekrarlamak istemiyorum.

Yani evet ben senin işlerini gördüğümde kolaylıkla ayırt edebiliyorum ve bu Wendy’nin işleri diyebiliyorum. Bu bir çeşit marka yaratmak.

Aynen.

Sanırım sen de Jenerasyon X’sin. Dolayısıyla sen de internete ve sosyal medyaya doğan dijital dünyadan değilsin. Ve işlerinde çok sayıda sosyal medya sembolleri kullanıyorsun. Bu mesajlar yeni jenerasyona mı? Onları yakalamak için mi? Bu mesaj ve sembolleri nasıl okumalıyız? Burada mesaj nedir?

Benim mesajlarım yeni jenerasyona değil. Biz artist olarak ancak kendi jenerasyonumuzla iletişim kurabiliyoruz. Lisansüstü eğitimim sırasında bir profesör söylemişti, biz ancak benzer deneyimi yaşamış olanlarla iletişim kurabiliyoruz. En sağlıklı ve iyi iletişim ancak böyle mümkün. Gerçek iletişim benim kuşağım ile mümkün, eğer diğer kuşaklardan yakalayabiliyorsam şans eseri, diğer jenerasyonlarla iletişim kurmayı dileyeceğiz. Sosyal medyaya doğmamış bizler birbirimizi anlayabiliyoruz. Ama mesela benim 16 yaşındaki oğlum bu dünyayı deneyimlemedi, benim ne konuştuğumdan bir fikri yok. Bu benim, dijital dünyaya doğmadım ama sembolleri kullanıyorum. Bu geçişi yapan benim. Ben bu sembolleri resim olarak ya da dijital olarak kullanmadım. Bu geçiş hayatımı ve kim olduğumu etkiliyor.

Sosyal medya ve dijital dünya ile aran nasıl? Birey olarak ve artist olarak bu yeni yaşam biçiminin ve dünyanın neresindesin?

Sosyal medyanın ve dijital dünyanın içindeyim. Seçmedim, bana hazır geldi. Karşısında değilim, korkmuyorum. Gündelik hayatımda kullanıyorum, ama entelektüel olarak ilgimi çekmiyor. İletişimde ve diyaloglarda kullanmayı tercih etmiyorum. Ben ‘insan iletişimi’ne inanıyorum ve yüz yüze diyaloğa. Online iletişimin kendi oğlum dahil yeni jenerasyonda yarattığı etkinin farkındayım, izliyorum gözlüyorum. Sosyal medya sembollerine karar vermedim, onları doğal olarak çiziyorum. 1980’lerde Amerikan Sticker Şirketi Lisa Frank’ın stickerlarını biriktirirdim. Onları çok sevdim, param yetmediği için hepsini alamadım. Pahalı şeylerdi, parası olan çocuklar alabilirdi. Bir kadın girişimcinin fikri idi. O ve takımı bu eşsiz stickerları yaratıyorlardı. Botunuza, bisikletinize pateninize ya da bedeninize koyup diğerlerinden ayrışabiliyordunuz. Bu küçük resimler beni büyüledi uygula teknene, bisikletine koy, vücuduna giy bir arzuyu, benzerini veya bir mutluluğu ilet, paylaş. Bu da bir çeşit markalama idi. Bu fikir bana çok ilham oldu.

Resim ve heykel, makine ve el ile kasıtlı ve gelişigüzel olan arasındaki çizgileri bulanıklaştırmak ne anlama geliyor? Ve neden çizgileri bulanıklaştırıyorsun?

Tabloyu bir illüzyon olarak kabul etmiyorum, resimle ilgilenmiyorum şekiller ve nesnelerin bu dünyada nasıl yaşadıklarıyla ilgileniyorum. Geçişleri seviyorum, her şeyi görmeyi sevdiğim gibi yapıyorum. Bunlar her zaman üçgen ya da kare gibi alıştığımız biçimlerde olmayabiliyor. Şart da değil. Bunlar çoklu ve dolambaçlı olabiliyorlar. Mimaride veya zeminde şekillerin nasıl kesintiye uğradığıyla ilgileniyorum. Sınırları zorluyorum, sorguluyorum. Çok kuralları sevmiyorum. Uğraşmıyorum, düşünmüyorum, dikkate almıyorum. Ne istersem onu yapıyorum, dolayısıyla neyi nasıl görmek istiyorsam öyle yapıyorum.

Ve onların anlamları üzerinde tam kontrol sahibi olana kadar neden mevcut işaret ve sembolleri yeniden ileri sürüyor ve yeniden bağlamlandırıyorsun?

Aşina olduğumuz şeylerin onları anlamamız için bize daha fazla zemin hazırladığını düşünüyorum, bu yüzden onların daha önce gördüklerini fark etmeleri ve bir bağlam oluşturmaları için ipucu gerekiyor. Bence bu, bir şeyin hiçbir anlamının olmamasından daha ilginç bir düşünce süreci. Ben bunun var olmasını seviyorum ve sonra onları işlemeyi seviyorum, onları manipüle etmeyi, onları şimdi yapmayı ve insanların onlara kendi tarihlerini getirebilmelerini seviyorum. İnsanlar bağlantı kurabilsin istiyorum, kendi anlamlarını çıkarabilsin istiyorum.

Çalışmalarını ve yaklaşımını çok beğendiğimi söyledim. Ayrıca bana sokak kültürü ve grafiti tadı da veriyorlar. Bazen New York atmosferini bulduğumu söyleyebilirim. New York'ta yaşayan bir sanatçı olarak New York'un seni nasıl beslediğini, burada sana nelerin ilham verdiğini ve New York'u nasıl deneyimlediğini biraz konuşabilir miyiz?

Çok güzel bir soru. Bir artist olarak New York’tan çok beslendiğimi söyleyebilirim. Birçok işimde New York’tan ilham alıyorum. Yaşadığım muhit LES, downtown, caddeler, skyline ve en önemlisi felsefesi. NYC demek değişim demek, NYC her daim değişir. Felsefesi bu her zaman değişiyor tarihi müze olabilecek bir şehir değil eskiyorsa değiştirin konu bu. Daha vatandaşlık dünyası, insanlardan oluşan bir dünya. Burası sadece NYC, ilerlemeye devam edin. İlham veren metro, materyaller, etrafta dolaşmak, dolambaçlı yoldan gitmek, sanayi bölgesi, sanayi ortamı. Şehir atmosferini seviyorum, ama bu işleri sanayi bölgesi dışında rahat bir yerde yapamazdım. Bu benim titreşimim, stüdyom bu yüzden sanayinin içinde.

İşlerinde bir rastgelelik ve onları doğal ve sade bir tat haline getiren bir düzensizlik durumu var. Bu düzensizlik ve rastlantısallık nereden geliyor?

Bilmiyorum, sanırım sıradan bir rastgelelik olmalı. Düşünce sürecim tanıdık değil, bunu biliyorum. Uzun zaman önce kendime aklımdan bir şey eklememek için bir görev verdim. Bir öğrenci olarak denemekle konuşursunuz ve ardından profesyonel bir sanatçı olarak hemen bir şeyler yapmak için uğraşırsınız, onları ve değeri nasıl yarattığınızı yeniden düzenlersiniz ve bence öyle doğru değil, umurumda değil. Eğer doğal düşünce sürecinizi tamamlarsanız, bu sanattan başka bir şey değildir. Aklımdan geçen bir şeyi eklemek istemiyorum ve gerçekten de bir şey olsun diye de uğraşmıyorum çünkü bu iş değil, yaptığım diğer şeylere uymayabilir. Aklından bir şeyler eklememeye dikkat et, gerçekten yapmak istemiyorum.

Geleneksel tuvalin sınırlamaları olduğunu mu söylüyorsun? Sence bu neden oldu? Peki bu sınırlamaları ortadan kaldırmak için neler yapıyorsun?

Üçgen ve kare ile sanatçının herhangi bir fikri olmadan önceki dini resimler ya da manzara resimleri o kadar geleneksel ve klasik ki ben seçmiyorum. Yeni olanın peşindeyim, uçlarda olanın ve sınırları zorlayanın.

İkonik noktalar ve otomotiv markaları gibi Amerikan popüler kültürünün özeti olan fotoğraf ve logoları nasıl birleştiriyorsun?

Çok çok güzel başka bir soru ve cevaplaması zor. Sadece bir şey gördüğümü fark edip ona cevap veriyorum. Gerçek bu. Genelde bir şeyden anladığımı, sadece bir şey gördüğümü, ona tepki verdiğimi ve onu takip ettiğimi düşünürüm, sonra genellikle odağı daraltırım, bir şeyi silip atarım, çalışmamaya karar veririm, bariz bir şey, çok basit bir şey, yeterince basit bir şey. Yavaş yavaş hacim çalışmasını zorlarım. Bitirmek için aşağı indiriyorum. Ben vizyonumu takip etmeye çalışıyorum, insanlar buna cevap vermeyebilir. Galeri beğenmeyebilir.

Diyorsun ki 'benim yeni bir şey yaratma konusundaki ısrarım, bir arabayı modifiye etmeye ya da hazır bir şeyi görünüşte sonsuz biçimsel değişikliklerle değiştirmeye benzer." Ne söylemeye çalışıyorsun?

Bir otomobilin tamamlanmasının bir heykelin tamamlanmasına çok benzediğini düşünüyorum. Yani fabrikada belli bir şekilde üretim yapmanın püf noktaları neler, arabanıza kişiliğinizi nasıl katarsınız? Arabalar Amerikan kültürünün ifadesinde önemli. Amerikan idolü, özgürlüğü Bir araba insanı olarak araba ile işim arasında bu paralellikleri kurmaya çalışıyorum.

Asi misin? İşlerinde huzur var ama aynı zamanda kalıplara ve klişelere karşı da bir isyan, farklı bir ironi seziyorum. Bu klişelerin alaycı bir eleştirmeni gibi. Klişelerden özgürleşme durumu var. Sorgulama ama sonra onlarla barışma hali. Haklı mıyım? Klişeler hakkında ne düşünüyorsun?

Haklısın, ben de onların bir parçasıyım. Kendimi olayların dışına çıkaramıyorum. Bir şeyi mutlaka eleştirmiyorum. Onlarla kendi ilişkim konusunda daha mizahiyim. Bütün çalışmalarımın konu ile olan ilişkimi araştırmak olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte alay konusu olduğundan emin değilim ama kesinlikle eleştirilecek bir şey var, ortaya çıkabilecek bazı ironiler var, çok fazla gözlem ve kendini inceleme var. Evet haklısın.

Genelde büyük tuvaller kullanıyorsun ve çalışmalarını alçakta astığını, sergilendiği alanın zeminine önem verdiğini söylüyorsun. Çünkü sergilendiği alanla bütünleşmesini istiyorum diyorsun. Bu durumda, ziyaret edenle interaktif bir iletişimin olduğunu düşünüyor musun? Gaa Galeri'deki son sergini ziyaret ettiğimde ben de öyle hissettim, en azından bana öyle geldi. Bu geniş tuval seçimi ve mekan seçiminden biraz bahsedebilir miyiz?

Büyük kanvas kariyerimin başından itibaren seçimim ve tercihim oldu. Bu seçimimi hiç değiştirmedim. Ve ben illüzyonist klasik resim yapmayı seçmediğimden onları yükseğe asmayı da hiç düşünmedim. Benim yaptıklarım resimden çok nesneler olduğundan bunları hep omuz seviyesinin aşağısında sergilemeyi enteresan buldum. Ben böyle yaklaşıyorum ve asılı yüksekliği değiştirmek, bunu farklı şekilde yapmanın ilk verimli yoludur. Aşağı doğru sarkmalı, eğer aşağı çekebilirseniz algı farklı oluyor, bu da insanların resmin ne olduğu ve nasıl davranacakları konusunda bir varsayım yapmamalarına neden oluyor.

İşinizle spor arasındaki ilişki nedir? Spor ilham kaynaklarınızdan biri mi?

Bu sergim için değildi. Ama spor kültürü temsil ediyor. Ben sporla ya da atletik perspektifle değil, markalaşma perspektifiyle ilgileniyorum. Ama aynı zamanda sanatçı ve sporcu arasında bir korelasyon olduğunu düşünüyorum. Stüdyo ve saha. Onlar sahada oynuyor, biz de resim üzerinde oynuyoruz. Bu dikdörtgen içinde, her şey oluyor. Vücudun topu fırlatması ya da topu itmesi, topa vurması sağlanıyor. Saha oyunu, resim oyunu. Elinizde kağıt ve fırça var ve bu sahada birebir aynı şeydir. Benim de benzer bir sanatçı ve sporcu alanım vardı, onların da çok fazla metal disiplini var. Fiziksel olarak güçlü, zihinsel olarak güçlü olmak zorundasın. Yani bunların gerçek olduğunu düşünüyorum. Takım oyuncuları da benzer. Bazıları insanların birlikte çalışmasını, iş birliği yapmasını seviyor. Bazıları yalnız çalışmayı. Ben takım istemiyorum. Kendi başıma çalışmayı seviyorum. Kendi işimi yapmayı seviyorum, bu yüzden stüdyomda da yalnızım. Paralellikler buradan geliyor. Ayrıca sporu da seviyorum. Ve bunun gerçek zamanlı olarak keyif alabileceğimiz bir şey olduğunu hissediyorum. Elimizde böyle gerçek zamanlı keyif alabileceğimiz çok şey kalmadı.

Ve nedense son serginde hep sörfü, güneşi ve okyanus esintisini hissettim. Ve kullandığın malzeme bana sörf malzemesi gibi geldi. İşlerini yaparken bunlar aklına geldi mi? Sen anladığım kadarı ile farklı malzemeleri deneyimlemeyi seviyorsun. Doğru muyum?

Evet haklısın. Son çalışmalarımı sörf ve yelkeni düşünerek ve referans alarak yaptım. Malzemeleri de denizcilik tedarikçilerinden satın aldım. Farklı malzemeler kullanmayı tercih ediyorum, çünkü geleneksel olan hiçbir şeyi sevmiyorum. Bu gökkuşağını da genellikle dağ fotoğraflarında kullanılan Dbant'ı kullanarak yaptım. Normal olarak her zaman Airbrush’ı kullanırım. Ama son sergimde Airforce Spreyi kullandım. Airforce Spray’den önce çok şeyi kullandım ve test ettim. Benim için rengi malzemeyle bağlamak çok önemliydi ve ikisi arasındaki kimyanın doğru olması gerekiyordu ancak bu Airforce püskürtme bana aradığım şeyi verdi.

Peki ya floresan renkler? İşlerinde çok kullanıyorsun. Bu da bana sporu hatırlatıyor. Bu yüzden mi kullanıyorsun?

Evet kesinlikle.

Veya Kaliforniya? O da sana ilham verenler arasında mı?

Büyüdüğüm yerin tam tersi olan Kaliforniya benim çocukluk hayalimdi. Kaliforniya yaşam tarzı, açık hava kültürü benim çocukluk kültürümden çok farklı bir kültürdü. Güneş ışığını seviyorum ve takıntılıyım. Bambaşka bir dünya. Sonra en azından kendimi Georgia'da buluyorum. Georgia aynı zamanda güneşli bir yerdi. Ama Kaliforniya'nın açık hava yaşam tarzı hep benim hayalimdi. Ama sonradan fark ettim ki her yerin hem karanlık hem de aydınlık tarafı var. Hiç Kaliforniya deneyimim olmadı. Ama şu anda zamanımın bir kısmını Florida’da geçiriyorum. Oradan biliyorum ki, güneş ışığı bazen rahatsız edici de olabiliyor.

Bize biraz gelecek planlarından söz eder misin lütfen? Bu serginin arkasından ne gelecek?

Seyahat edeceğim. Hemen İtalya'ya gidiyorum. Önce Venedik Bienali. Ferrari Araba Müzesi. Ve dedemin Amerika’ya gelmeden önce yaşadığı doğup büyüdüğü küçük kasaba Tonni. İlk defa gideceğim, evet yaş ilerleyince insan köklerini daha çok merak ediyor ve sahip çıkıyor. Bol fotoğraf çekeceğim, anneme göstermek için. Oğlum da görmüş olacak. Beynimi sıfırlamanın ve yeniden şarj olmanın en iyi yolu bana göre seyahat.

Araban var mı?

Evet, iki tane.1972 Limo. Antika arabaların meraklısıyım. İkisi de çalışır durumda. Yazları plaja giderim. Ve Ferrari tutkunuyum, benim favorim.

Evet, hızı seviyorum.

Artist olarak dileğin nedir?

Benim dileğim kabuklarıma saygı duymaktı, hala sonsuza kadar duymayı istiyorum. Artist olmayı sevdim, bununla çok mutluyum. Artist olarak hayatı algıladığım ve yaşadığım halini seviyorum. Nefis bir yaşam biçimi, yaptığım işi seviyorum. Dileğim yola devam etmek için yeterli momentuma sahip olmak.

Ya hayallerin?

Sanırım ben hayatımın bir noktasıyım, bir şey beni değiştiriyor, tekrar çözmeye çalışıyorum. Seyahat etmem lazım.

Her şeyi değiştirecek gücün olsa neyi değiştirirsin?

Geriye bakmaya ihtiyacımız var. Kaybettiğimiz değerleri geri almaya, insan temelli bire bir ilişkiye ve maneviyata geri dönmeye.

Sadece artist misin? Yoksa kendini aktivist olarak da tanımlar mısın?

Kendime aktivist diyemem. Ama kadın olmak, hele bir de kadın artist olmak kendiliğinden bir aktivizm gerektiriyor.

Bir de ben çevreyi çok seviyorum, doğada kendimi buluyorum. En büyük mutluluğum Florida’da balık tutmak. O yüzden çevre yanında deniz yaşamı ve doğal dengesi beni çok ilgilendiriyor. Onu korumak için kendi payıma düşenin en iyisini yapmak için çalışıyorum. Doğaya sevgim, saygım sonsuz.

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Hazırlık ve sorular süperdi. Ellerine sağlık. Çok teşekkürler.

Ben çok teşekkür ederim bu özel sohbet için.