MODA HABER
Basına ebeveyn ambargosu
''Basında özgürlük'' diye çığlık çığlığa bağırma modumdayım!
GÜNCELLEME TARİHİ: 28 Mart 2011
''Basında özgürlük'' diye çığlık çığlığa bağırma modumdayım!
Özgür basın istiyorum ben!
Annemle babamın, ambargolarından uzak bir şekilde yazmak istiyorum yazılarımı.
Evet, resmen ruhumu, beynimi kilitlediler…
Aslında hikâye çok başka bir şekilde başlıyor.
Babama sorarsanız bilgisayar çağına ayak uydurdu; bana kalırsa bu benim çöküşe geçmemin hikâyesi…
Evet…
Babam, önceleri bilgisayar kullanmıyordu. Çok yakın bir zaman önce ''artık yazılarımı bilgisayarda yazmak istiyorum'' dediğinde; nasıl olsa öğrenemez diye düşünsek bile ona bir laptop seçtik. Öğrendi. Yani Word dosyası açıp, yazılarını orada yazmayı başardı.
Bir zaman sonra ise ''bana interneti kullanmayı öğretin'' dediğinde, yine çok rahat davrandık. Emindik öğrenemeyeceğine. Öğrendi!
İşte benim yazılarımı ve Facebook sayfamı babamdan saklama çabam da o gün başladı. Gerçi sadece bir çaba olarak kaldı ve babam 24 saat internetten çıkmayarak, bizi takip etmeye başladı.
Süper Gelin Özlem'den tutun da, benim facebook'ta yazdığım deli saçması iletilere kadar her şeyi takip ediyor. Ve tahmin edeceğiniz gibi bu da bende bir kilitlenme yaratıyor.
Nasıl yazabilirim ki babam beni takip ederken. Daha doğrusu yazmasına yazarım da rahat olamam.
Belki benim canım, cinsel içerikli bir yazı yazmak isteyecek ama olmuyor.
Belki ben Süper Gelin Özlem'e (Özlem Yılmaz) ''Bırak ya; ne evleneceksin! Yaşa hayatını, bak ben evleniyor muyum!'' diyeceğim ama yemiyor.
Belki ben son ilişkimde nasıl ''aptal'' yerine konduğumu yazmak istiyorum ama yazamıyorum. Yazmak sorun değil, yazarım ama bir bilgisayar kurdu haline gelen babama; o adamın kim olduğunu, kimlerden olduğunu, beni nasıl aptal yerine koyduğunu anlatmak dert!
Belki ben daha geçen hafta tıpkı Sex&The City'nin, 6. sezonunda, Carrie'nin Burger'la yaşadığına benzer bir olay yaşadığımı anlatmayı arzuluyorum ama babam, laptop kullanmayı anneme de öğretti!
Belki kazandığım tüm paraları kozmetiğe ve ayakkabıya yatırdığımı ballandıra ballandıra anlatasım var ama ''bir kenara para atmayı öğrenemedin bir türlü'' cümlesini duymaktan feci şekilde korkuyorum.
Yani annemle babamın, beni okuduklarını bile bile dağıtamıyorum kendimi.
Sanatım feci şekilde hasar gördü.
Patavatsızlığım ve arsızlığımla tanınırdım ben ama her yazdığım cümleden sonra babamın arayıp ''ellerin çocukları Libya'dan bildiriyorlar, benim çocuğum erkekleri, Christian Louboutin ayakkabıya benzetiyor'' filan demesinden sonra şevkim kırıldı.
Sanki beni Libya'ya gönderen oldu da ben gitmedim!
Aslında şaka maka hayatım boyunca bir yerlerden bildiren bir gazeteci olmak istemişimdir ben. Yollayın beni Paris Moda Haftası'na, ben size oradan bildireyim neler olduğunu!
Ya da gezi köşesi hazırlatın bana! Ben gideyim her ay Maldivler'e, oraya, buraya… Yazayım oralardan…
Olmaz mı?
Bence olur…
Böylece ben de bir yerlerden bildirmiş olurum. Araştırmacı ruhumu da ortaya koymuş olurum bu şekilde.
Yani ben istemiyor değilim; babamın idealindeki ''çaba harcayan yazar evlat'' olmayı ama şartlarım müsait değil…
Neyse…
Kısacası çöküşe geçtiğimi hissediyorum artık.
Ya babamın bilgisayarının DNS ayarlarını değiştireceğiz ve bana hiçbir şekilde ulaşamayacaklar ya da ben artık akıllı, uslu bir insanmışım gibi davranmaya başlayacağım. Davranmak da sorun değil ama sadece ''öyleymiş gibi'' yaparak akıllı, uslu yazı nasıl yazılır bilemiyorum.
Hâlbuki ben bu hafta ''özgür parmaklarımı ve beynimi'' kullanarak ''sarılmayı'' özlediğimi yazacaktım.
Yeğenime, kardeşime, dostuma, anneme, babama ve ''sevgilime''…
Sarılmayı, sarılarak uyumayı, sarılarak uyanmayı özlediğimi anlatacaktım…
Siz hiç hissettiniz mi sarılmanın eksikliğinin ne kadar acı olduğunu?
Mutluyken, mutsuzken, üşürken, korkarken, uyurken, uyanırken sarılmanın ne kadar önemli olduğunu fark edecek kadar yokluğunu hissettiniz mi?
Hissetmediyseniz; koynunuzdaki her kimse, onun değerini bilin.
Hissettiyseniz de; umarım en yakın zamanda bu eksiği giderirsiniz…
Tüm duyguları en sıcak haliyle yaşayabileceğiniz ve o duyguları, en sıcak anlarında sarılarak paylaşabileceğiniz insanlar olsun hayatınızda…
Sevgiler…
Özgür basın istiyorum ben!
Annemle babamın, ambargolarından uzak bir şekilde yazmak istiyorum yazılarımı.
Evet, resmen ruhumu, beynimi kilitlediler…
Aslında hikâye çok başka bir şekilde başlıyor.
Babama sorarsanız bilgisayar çağına ayak uydurdu; bana kalırsa bu benim çöküşe geçmemin hikâyesi…
Evet…
Babam, önceleri bilgisayar kullanmıyordu. Çok yakın bir zaman önce ''artık yazılarımı bilgisayarda yazmak istiyorum'' dediğinde; nasıl olsa öğrenemez diye düşünsek bile ona bir laptop seçtik. Öğrendi. Yani Word dosyası açıp, yazılarını orada yazmayı başardı.
Bir zaman sonra ise ''bana interneti kullanmayı öğretin'' dediğinde, yine çok rahat davrandık. Emindik öğrenemeyeceğine. Öğrendi!
İşte benim yazılarımı ve Facebook sayfamı babamdan saklama çabam da o gün başladı. Gerçi sadece bir çaba olarak kaldı ve babam 24 saat internetten çıkmayarak, bizi takip etmeye başladı.
Süper Gelin Özlem'den tutun da, benim facebook'ta yazdığım deli saçması iletilere kadar her şeyi takip ediyor. Ve tahmin edeceğiniz gibi bu da bende bir kilitlenme yaratıyor.
Nasıl yazabilirim ki babam beni takip ederken. Daha doğrusu yazmasına yazarım da rahat olamam.
Belki benim canım, cinsel içerikli bir yazı yazmak isteyecek ama olmuyor.
Belki ben Süper Gelin Özlem'e (Özlem Yılmaz) ''Bırak ya; ne evleneceksin! Yaşa hayatını, bak ben evleniyor muyum!'' diyeceğim ama yemiyor.
Belki ben son ilişkimde nasıl ''aptal'' yerine konduğumu yazmak istiyorum ama yazamıyorum. Yazmak sorun değil, yazarım ama bir bilgisayar kurdu haline gelen babama; o adamın kim olduğunu, kimlerden olduğunu, beni nasıl aptal yerine koyduğunu anlatmak dert!
Belki ben daha geçen hafta tıpkı Sex&The City'nin, 6. sezonunda, Carrie'nin Burger'la yaşadığına benzer bir olay yaşadığımı anlatmayı arzuluyorum ama babam, laptop kullanmayı anneme de öğretti!
Belki kazandığım tüm paraları kozmetiğe ve ayakkabıya yatırdığımı ballandıra ballandıra anlatasım var ama ''bir kenara para atmayı öğrenemedin bir türlü'' cümlesini duymaktan feci şekilde korkuyorum.
Yani annemle babamın, beni okuduklarını bile bile dağıtamıyorum kendimi.
Sanatım feci şekilde hasar gördü.
Patavatsızlığım ve arsızlığımla tanınırdım ben ama her yazdığım cümleden sonra babamın arayıp ''ellerin çocukları Libya'dan bildiriyorlar, benim çocuğum erkekleri, Christian Louboutin ayakkabıya benzetiyor'' filan demesinden sonra şevkim kırıldı.
Sanki beni Libya'ya gönderen oldu da ben gitmedim!
Aslında şaka maka hayatım boyunca bir yerlerden bildiren bir gazeteci olmak istemişimdir ben. Yollayın beni Paris Moda Haftası'na, ben size oradan bildireyim neler olduğunu!
Ya da gezi köşesi hazırlatın bana! Ben gideyim her ay Maldivler'e, oraya, buraya… Yazayım oralardan…
Olmaz mı?
Bence olur…
Böylece ben de bir yerlerden bildirmiş olurum. Araştırmacı ruhumu da ortaya koymuş olurum bu şekilde.
Yani ben istemiyor değilim; babamın idealindeki ''çaba harcayan yazar evlat'' olmayı ama şartlarım müsait değil…
Neyse…
Kısacası çöküşe geçtiğimi hissediyorum artık.
Ya babamın bilgisayarının DNS ayarlarını değiştireceğiz ve bana hiçbir şekilde ulaşamayacaklar ya da ben artık akıllı, uslu bir insanmışım gibi davranmaya başlayacağım. Davranmak da sorun değil ama sadece ''öyleymiş gibi'' yaparak akıllı, uslu yazı nasıl yazılır bilemiyorum.
Hâlbuki ben bu hafta ''özgür parmaklarımı ve beynimi'' kullanarak ''sarılmayı'' özlediğimi yazacaktım.
Yeğenime, kardeşime, dostuma, anneme, babama ve ''sevgilime''…
Sarılmayı, sarılarak uyumayı, sarılarak uyanmayı özlediğimi anlatacaktım…
Siz hiç hissettiniz mi sarılmanın eksikliğinin ne kadar acı olduğunu?
Mutluyken, mutsuzken, üşürken, korkarken, uyurken, uyanırken sarılmanın ne kadar önemli olduğunu fark edecek kadar yokluğunu hissettiniz mi?
Hissetmediyseniz; koynunuzdaki her kimse, onun değerini bilin.
Hissettiyseniz de; umarım en yakın zamanda bu eksiği giderirsiniz…
Tüm duyguları en sıcak haliyle yaşayabileceğiniz ve o duyguları, en sıcak anlarında sarılarak paylaşabileceğiniz insanlar olsun hayatınızda…
Sevgiler…