Bir aristokrat nasıl modanın kralı oldu?
Moda dünyası tam bir yaprak dökümü yaşıyor. Tasarımlarıyla belli dönemlere imza atan ünlü modacılar teker teker bu dünyadan ayrılıyor.
GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Mart 2018
Bu isimlerin sonuncusu Kont Hubert James Marcel Taffin de Givenchy ya da bizim bildiğimiz ismiyle Hubert de Givenchy oldu...
Breakfast at Tiffany's-Tiffany'de Kahvaltı filminin açılış sahnesinde Audrey Hepburn'ün giydiği küçük siyah elbiseyi o tasarladı...
Monaco Prensesi Grace'ten Jacqueline Kennedy Onassis'e, Marlene Dietrich'ten Greta Garbo'ya kadar birçok ikonik kadını o giydirdi... Agnelli, Grimaldi ve Guiness gibi ailelerin dünya jetsosyetesine mensup olan kadınları da onun tasarımlarını tercih etti.
Givenchy Fransız aristokrasisine mensup ve kont unvanı taşıyan bir ailenin oğlu. Ailesi oğullarının hukuk eğitimi almasını ve noter olmasını diliyordu. Ancak Givenchy'nin hayalleri çok başkaydı.
17 YAŞINDA PARİS'E TAŞINDI
1945 yılında, henüz 17 yaşındayken babaevini terk edip başkent Paris'e taşındı. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde eğitim almaya başladı. Dönemin ünlü tasarımcıları Robert Piguet ve yakın arkadaş olduğu Christian Dior'un tavsiyesiyle Lucien Lelong'un yanında çalıştı. İki sene içinde efsanevi tasarımcı Elsa Schiaparelli'nin baş yardımcısı oldu, ardından da ünlü modacının butiğinin sanat direktörü. Çevresi genişti. Moda dünyasından çok arkadaşı vardı. Ve 1952 yılında kendi moda evini açtı.
Aynı yıl ilk defilesini düzenledi. Koleksiyonunu cemiyet hayatının ve aristokrasinin ünlü isimlerine tanıttı. İki parçalı takımlarının rahat kullanımı ve sayısız kombin yapılmasına olanak sağlayan pratik koleksiyonuyla dikkatleri üzerine çekti. Ve bizim klasik tasarımlarıyla tanıdığımız Givenchy'ye 'Modanın Asi Çocuğu' ve 'Kral' isimleri takıldı.
Ama bu usta ismin hayatının yönünü değiştiren, modaevinin açılışından tam bir yıl sonra New York'ta Cristobal Balenciaga ile tanıştığı an oldu. Aynı yıl modaevinin ve tüm tasarımlarının ilham kaynağı olan ünlü oyuncu Audrey Hepburn ile de tanıştı.
Paris'teki modaevinde soyadı Hepburn olan ünlü bir oyuncunun görüşmeye geleceği söylendiğinde Givenchy çok da haklı olarak o dönemde şöhretinin zirvesindeki Katherine Hepburne'ün kapıdan girmesini bekledi. Ancak zaman geçip, kapıdan küçük bir oğlan çocuğunu andıran Audrey Hepburn girdiğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Hepburn Sabrina isimli filminde giyeceği kıyafetler için Givenchy'den yardım istemeye gelmişti. Ancak Givenchy bu teklife hiç de sıcak bakmadı. O anı yıllar sonra yayımlanan biyografisinde "İnsan Katherine Hepburn'ü beklerken tabii ki biraz hayal kırıklığı yaşıyor. Kim olduğunu bile bilmediğim genç ve erkeksi bir oyuncu vardı karşımda. Ben de onu kibarca geri çevirmeye çalıştım. O kadar sevimli, sıcak ve canayakındı ki konuşmamızın sonunda onun teklifini kabul etmekten başka çarem yoktu. Ne gariptir ki bu istemediğim insan en büyük ilham perim oldu. Tasarladığım herşey onun üzerinde bir ruha kavuştu ve hayatımın en yakın dostlarından birine de kavuşmuş oldum" diye anlattı.
GÜZELLİK YOK, ŞIKLIK VAR
Hepburn onun ilk parfümü L'Interdit'nin de yüzü oldu. Böylece moda dünyasında bambaşka bir trend daha başladı. Givenchy birçok ilke imza atan modevini 1988 yılında lüks grubu LVMH'ye sattı. Ancak 1996 yılına kadar kendi kurduğu modaevinin kreatif direktörlüğünü yapmayı sürdürdü. Görevde kaldığı süre zarfında moda dünyasına sayısız yenilik getirdi. Modaevinin ismiyle makyaj ürünleri ve cilt bakım ürünleri de piyasaya çıkardı.
Gömlek elbiseleri, babydoll elbiseleri ve balon kollu şık uzun ceketleri o hayatımıza soktu. Üzerinde sebze desenleri olan gece tuvaletleri de tasarladı, dev kurdelelerle kadınları daha da iddialı bir hale getirdi.
"Elbise kadının şekline uymalıdır, kadın elbisenin şekline değil", "Güzellik yoktur şık olmak vardır" sözleriyle Givenchy modern kadının giyim anlayışının da temellerini oturttu.
Ölümü uzun yıllardır birlikte olduğu hayat arkadaşı tarafından dünya kamuoyuna açıklandı. Givenchy, 30 yıllık emekliliği sırasında Paris yakınlarında bulunan şatosunda yaşamını sürdürdü. Neredeyse tüm emekliliğini 17 ve 18'inci yüzyıl bronz ve mermer sanat eserlerini toplamaya ve bu koleksiyondan bir müze kurmaya adadı.
Üniversitelerde dersler verdi, sayısız sempozyuma konuşmacı olarak katıldı. Tam bir sanat aşığı olan Givenchy, açık artırmalar düzenledi, sanatçıların sergilerine yardımcı oldu. Son büyük çalışması 2014 yılında Madrid'te bulunan Thyssen-Bornemisza Müzesi için bir retrospektif sergi düzenlemekti. Sayısız tasarımcı onun çalışmalarından esinlendi ve hayattayken kurduğu modaevinin hala büyük bir popülariteye sahip olduğunu görme şansını yakaladı.
KÜÇÜK SİYAH ELBİSENİN MUCİDİ
Her birimizin dolaplarının vazgeçilmez parçası haline gelen küçük siyah elbisenin mucidi birçoğumuzun sandığının aksine Coco Chanel değil Hubert de Givenchy'dir. Audrey Hepburn'ün 1961 yapımı Breakfest at Tiffany's filminin açılış sahnesinde giydiği bu elbise tek kelimeyle tasarım açısından kusursuzdur.
Bu tarz elbiselerin popülerleşmesinde Chanel'in katkısı yadsınamaz olsa da moda dünyasının aklına bu tarz elbiseler dendiği zaman ilk olarak Givenchy gelir. Yıllardır kadınların birçok özel anında kurtarıcısı olan bu yeni tarz elbise kesimi için ünlü tasarımcı, "Küçük siyah elbise tasarımı en zor elbise türüdür. Çünkü sade ve basit olması gerekir" der. Filmde 'Holly' isimli karakteri canlandıran Hepburn'ün giydiği bu elbise 2006 yılında Christie's müzayede evinde tam 923 bin 187 liraya alıcı buldu. Bu bile bu efsanevi tasarımın moda dünyasındaki değerinin bir göstergesi olsa gerek.
İdil Demirel