Bulgari'nin New York aşkı
İtalyan lüks mücevher evi Bulgari, 1884'ten bu yana hep doğru zamanda doğru yerde, ilginin tam merkezinde oldu.
GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Aralık 2017
20. yüzyıl süresince de bu tanımın izdüşümü, Via dei Condotti'ydi. 30'larda Roma'ya tatile gelen Barbara Hutton gibi Amerikan aristokratları, markanın tasarımlarıyla ilk defa bu adresteki butiğinde karşılaşmış, Harper's Bazaar gibi dergilere harika zanaatının haberini uçurmuşlardı. 50'lerde ve 60'larda, savaş sonrası İtalya ekonomisi yavaş yavaş kendine geldiği sıralarda; Hollywoodlu prodüktörler Roma'daki Cinecitta stüdyolarında film çekiyorlardı ve Bulgari'nin meşhur mermer girişinde görülen kişilerse Audrey Hepburn, Ava Gardner, Sophia Loren ve Ingrid Bergman gibi mücevher tutkunu yıldızlardı. Bu görüntü karşısında Romalıların yorumu kısaca şöyleydi; "Audentes fortuna iuvat" yani "Şans cesaretten yanadır". Markanın üçüncü jenerasyon veliahtı Nicola Bulgari'nin 1972 yılında ilk uluslararası butiklerini New York'ta açma kararıyla da bu deyim bir başka yıldız örneğe kavuşmuş oldu.
1970'LER MÜCEVHERLER DİSKODA
Bulgari Manhattan sahnesine sansasyonel bir giriş yaptı. Harper's Bazaar'ın sadık çalışma arkadaşlarından fotoğraf duayeni Richard Avedon, markanın Amerika'dan ilham alarak hazırladığı Star Spangled Banner koleksiyonundan parçalar taşıyan Cher'i fotoğrafladı. Tasarımlar hakkında yazılan makalelerden biri ise şöyle diyordu; "Modern kadına, modern mücevherler; günümüz mücevherinin anlamı, onu giymek, kullanmak ve ondan keyif almak." Hazır giyim tasarımının gündemde olduğu bu dönemde -kazançlı bile olsa- sadece zamane principesse'leri için paha biçilmez şeyler üretmek, geleceğe gözlerini dikmiş bir markanın stratejisi olamazdı.
Tarihte ilk defa her şey mix'ten ibaretti; tıpkı efsane kulüp Studio 54'ün dans pistinde farklı sosyal sınıftan her heyecan meraklısı birbiriyle nasıl yan yana geliyorsa, Bulgari'nin koleksiyonlarında da değerli elmas ve zümrütlerin hizasına artık kaplan gözü veya sitrin gibi diğerleri kadar ender olmayan taşlar diziliyordu. Modanın yüksek karar mercii, eski Bazaar editörü Diana Vreeland'in beyaz mineli sarı altın, yılan formlu Bulgari kemerini boynu etrafında dolayarak takmayı tercih etmesi de markanın tanınırlığında ayrıca büyük rol oynadı. "Yılanı unutmayın", diyordu Bulgari'nin en sembolik tasarımı için Vreeland, "Yılan her bilekte, her parmakta, her yerde olmalı. Etrafımızda daha çok görmeliyiz onu." Anlaşılan herkes onunla aynı fikirdeydi.
1980'LER PARLAK IŞIKLAR, BULGARİ DEVLEŞİYOR
"Bence senin mücevherlerin 80'lerin ta kendisi. Herkes de bu imajı kopyalamak istiyor." Andy Warhol, bu sözleri Interview dergisi için röportaj yaptığı Nicola Bulgari'ye sarf ediyordu. Yeni Çağ'ın gelmesiyle markanın tarzı da belli bir stilde adeta kristalize olmaktaydı; hacim, güçlü çizgiler, stilize motifler, Antik Roma'dan izler... Sınıflar arası fark artık ortadan kalkıyordu ve mücevher evi mükemmeliyetçi bir modernizmle giyilebilir parçalar hazırlamakla meşguldü. Bulgari bir kez daha doğru zamanda doğru yerdeydi: Kolay tanınabilen iddialı tasarımları, Russian Tea Room ve diğer gözde mekanların müdavimi etkili simaları süslüyordu.
80'ler ayrıca Parentesi koleksiyonunun da doğumuna şahitlik etti; kıvrımlı tasarımlar sorduğunuz kişiye göre ya Roma'nın kaldırımlarını ya da bir sıra parantezi simgeleyebiliyordu. Bulgari'nin bu ilk modüler koleksiyonu çıkar çıkmaz bir hit'e dönüştü. Takvimler 1989'u gösterdiğinde ise mücevher evi New York'taki yerini ikonik Crown Binası'nın girişinde, 730 Fifth Avenue'da açtığı yeni amiral mağazasıyla güçlendirdi. Warhol'a gelince; Nicola Bulgari sonradan sanatçıyı şu sözlerle anacaktı: "Benimle resimleri karşılığında mücevher değiş tokuş etmek istedi. Ben de reddettim. Hayatımda aldığım en kötü karardı."
1990'LAR SAFİRLER VE SÜPER MODELLER
Bulgari 90'lara stilinin yalın özelliklerini ileri görüşlülükle öne çıkararak 'merhaba' dedi. Bunun ilk örneği, uzun süredir destekçisi olduğu World Wildlife Fund ve doğadan ilham alarak yarattığı Naturalia koleksiyonu oldu. Hollywood'un yıllardır markayla yaşadığı aşk ise sinemada, Robert Altman'ın 1994 yapımı moda dünyasını konu alan Pret-à-Porter adlı yapımda beyazperdeye yansıyacaktı… Filmde Bulgari'nin Paris'te Chandra koleksiyonu için gerçekleştirdiği lansmandan görüntüler de yer aldı.
Ayrıca Martin Scorsese'nin Las Vegas'taki bir mafya dramasını konu alan 1995 yapımı Casino'sunda Sharon Stone'un canlandırdığı karakter, tabir-i caizse, Bulgari mücevherler içinde yüzmekteydi. Diğer yandan televizyon ekranlarında Milla Jovovich gibi Bulgari sever kırmızı halı simaları Hollywood'un kemikleşmiş ekürisine meydan okumaktaydı. 1999 yılında lanse ettiği B.zero1 yüzük ise Bulgari'nin milenyuma geçmeden yeni bir 'çok satan' ikona kavuşmasına yarayacak, kült restoran Indochine'deki seçkin davetlerde süper modellerin ellerini ışıldatacaktı...
2000'LER BEYAZ ALTINA HÜCUM
"Başarı için geçmişin, bugünün ve geleceğin dünyalarını bir araya getirebilmelisiniz." Bu sözler Nicola'nın kardeşi Paolo Bulgari'ye ait. Milenyumla beraber Bulgari'nin değerli arşivlerine duyulan ilginin artması, mücevher evinde adeta bir Rönesans'a yol açtı. Artık krom renkli mücevherler modaydı ve bu da beyaz altın ve pırlanta ikilisinin öne çıkması demekti. 80'lerin cafcafından sonra zenginlik daha az göz önündeydi. 2001 doğumlu Lucea koleksiyonu, ince işçiliğini görünür kılma konusundaki başarısı ve farklı alternatiflerle gelmesi, her zevke ve neredeyse her bütçeye uygun bir mücevher çağını temsil ediyordu.
Bungalow 8'in siyah-beyaz çizgili localarından birinde Bulgari imzalı bir parçayla karşılaşmanız kuvvetle muhtemeldi; 70'lerde Studio 54'te buluşan hedonist ve eklektik kitlenin bir benzeri şimdi bu adresteydi. Prestijli açık artırmalar sayesinde ise kırmıza halı Jessica Chastain ve Julianne Moore gibi yeni yıldızları süsleyen 'dolce vita' günlerden kalma parçalara ev sahipliği yapıyordu. Paolo Bulgari ise ısrarla şöyle hatırlatıyordu; "Geçmişte elde ettiğiniz başarılarınızla bir ömür geçiremezsiniz. Bu çok aptalca."
SONBAHAR/KIŞ 2017 DÜN VE BUGÜN
Eşi benzeri olmayan Roma'ya özgü bir gusto ve nadide malzemeleri aynı çatı altında toplayan adeta huzurlu bir tapınak... Bulgari'nin ancak bu kelimelerle tanımlanabilecek 730 Fifth Avenue amiral mağazası, 2000'li yıllarda Amerika'nın en değerli adresleri arasına katıldı. Bir tazelenme vakti geldiğindeyse ancak bir duayene başvurulabilirdi. Nicola Bulgari, meşhur mimar ve dekorasyon gurusu Peter Marino'ya bu restorasyon görevini devretti.
Marino bu ay içinde ortaya çıkacak olan eserini, Roma'ya dair zamansız ve çağdaş bir siluet olarak dile getiriyor ve markanın Via dei Condotti'deki ana butikten izler taşıdığını saklamıyor –hatta şimdiden, o dillere destan mermer kapının bir replikasıyla karşılaşacağımızı biliyoruz. Bulgari'nin 70'lerde tasarladığı ikonik parçalara gönderme yapan çarpıcı bir kapsül koleksiyon da bu açılış için ayrıca hazırlandı. Romalı mücevher markasından kaleydoskopik bir yolculuk geçirdiği 'büyük elma' New York'a daha yerinde bir saygı duruşu düşünülemezdi...