Buse Terim ile Fashionable Life
FASHIONABLE LIFE

Buse Terim ile Fashionable Life

Buse Terim ile Tarabya’daki evinde bir araya geldik, renkli hayal dünyasının yaşam alanı ve stiline nasıl yansıdığını konuştuk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 10 Eylül 2024

Röportaj: Bade Çakar

Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu

Bu evin hissiyatını nasıl tanımlarsın?

Evimizin dekorasyonunda belki de en çok dikkat ettiğimiz şey konfor ve sıcaklık hissini yansıtmasıydı. Bu hissi tercih ettiğimiz renk, malzeme, obje ve eşyalarla geçirmeye çalıştık. Hem sıcak hem şık, bir o kadar da yalın olmasını istedik.

En sevdiğin köşe neresi?

Çok severek edindiğim sanat yapıtlarının olduğu köşeler benim için özel alanlar arasında. Özellikle kadın sanatçıların yapıtlarını edinmeyi seviyorum. Zoe Oliver eserlerini izleyebildiğim her köşeyi seviyorum. Çocuklarımızla en çok vakit geçirdiğimiz ve kendimizi çok rahat hissettiğimiz oturma alanı da vazgeçemediğim alanlardan.

Eğitimini aldığın satın alma kariyerinden sonra blog yazmaya, ardından markalarına giden bir kariyer yolculuğun var. Seçimlerinde neler etkili oldu?

Kariyer seçimi yapmadım doğrusunu isterseniz. Yapmaktan keyif aldığım şeyleri işe dönüştürmeyi başaran şanslı insanlardanım. Modaya duyduğum ilgiyi okumak için üniversitemi seçtim. Oradan edindiğim bilgiler ışığında moda üzerine bloğumu oluşturdum. Dijital dönüşümün gündeme gelmesiyle birlikte bu alana duyduğum ilgiyi işime yansıttım. Kariyerimi seçmedim, hobilerim kariyerim oldu.

Hobiler kolayca bu noktaya gelmiyor, doğru kararlar da vermişsin. Öngöründe bugünkü gibi bir sonuç var mıydı?

Modayla ilgili bir eğitim almak istiyordum ama modanın daha çok pazarlama alanında bir bölümde okumak istiyordum.Hatta önce Miami Üniversitesi’nde işletme bölümünü kazanmıştım. Sonra New York’a, hayalini kurduğum bölümü bularak Fashion Institute of Technology’ye transfer oldum. Hayatımda verdiğim en doğru karardı. Örneğin şu anda popülerleşen birçok yeniliği üniversite derslerimde öğrendim.

Blog yazmaya başladığım dönemde henüz blog ve blogger’lık kavramı Türkiye’de çok bilinmiyordu. Hatta kendi yakın çevrem ve ailem bile bu işin ne olduğunu tam kavrayamamıştı. Dijital dünyanın bugün bu noktalara gelmesi ve aslında dijitalde yapılan tüm işlerin tohumları o dönem, benim için blog yazarlığı ile başladı. Dört yıl eğitimini aldığım moda pazarlama ve satın alma bölümünü bu işimle harmanlayarak tamamladım. Okuduğum dönemde Burberry, Dolce & Gabbana, Ralph Lauren gibi birçok farklı marka ve bölümde staj yapma imkanım da oldu. Bu stajlar hem ileride hangi bölümde neler yapmak istediğimle ilgili daha net bir seçim yapmamı sağladı, hem de eğitimim sayesinde birçok alanda kendimi geliştirme imkanım oldu.

Yıllardır modanın içinde yer alan biri olarak kendi stil yolculuğunda ne tür farkındalıklar yaşadın zaman içinde?

Yıllar içinde insanların bana yakıştırdıklarından ziyade, benim kendimi içinde rahat ve mutlu hissettiğim parçalara yönelmeye başladım. Trendleri değil, içgüdülerimi takip ediyorum artık. Klişeleşmiş, “Bu parça böyle vücut hatlarına, şu parça şöyle vücut hatlarına” gibi dayatılan fikirlerin geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Kimi zaman acımasız eleştirilere maruz kalsam da tek tipleşmeye karşıyım, endüstride farklı renkleri, özgün sesleri duymaya ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.

Kişisel stilini nasıl tanımlarsın?

Dinamik, renkli ve eklektik. Yeni markaları keşfetmeyi seviyorum. Oyunbaz aksesuarlar ise olmazsa olmazlarımdan.

Gardırobundaki en özel parçalar hangileri?

Loewe Baloon topuklularım ve Soap sandaletlerim, Maison Margiela yastık çanta ve tabii ayakkabılar, Yayoi Kusama x Louis Vuitton çanta, JW Anderson Run Hany iş birliğinden baskılı beyaz jean en önemlilerinden.

Kızlarına modayla ilgili öğüt verecek olsan, ne derdin?

Dayatılan ve sadece trend olan parçaların peşinden gitmek yerine kendilerini bulacakları, kendi zevklerini yansıtacakları bir giyim stilleri olsun isterim. O yüzden onları da seçimlerinde serbest bırakıyorum. Ne giymek isteyeceklerine kendilerinin karar vermelerini istiyorum.

Onların stilinde kendinden izler görüyor musun?

Kesinlikle. Giydiğim her şeyi dikkatlice inceliyorlar zaten (gülüyor). Bazen gardırobuma girip, kendilerine kombinler yapıyorlar. Renk uyumunu seviyorlar.

Gardırobundan onlara kalacak parçaların başında neler geliyor?

Loewe, JWAnderson, LouisVuitton ve Maison Margiela tasarımları olabilir.

Geleceğe dair seni neler heyecanlandırıyor, yeni projeler var mı?

Şu anda sekiz kişilik bir ekip olarak çalışıyoruz. Moda, yaşam, sağlık, trendler gibi birçok farklı başlıkta içerikler bulabileceğiniz, kendi alanında uzman yazarların yer aldığı web sitem buseterim.com.tr’yi yöneten bir ekip var öncelikle. Her gün yeni içerikler üreten, 7/24 aktif olan bir dergi gibi düşünebilirsiniz. Blogla başladığım yolculuğum şu anda moda-yaşam alanında bir yayın mecrasına dönüşmüş durumda. Ayrıca 2016’da kızım Nil’e hamile kaldıktan sonra kurduğum bebek patik markam Baby OnThe Go var. Türkiye’nin 20 farklı ilinde patiklerimiz anne-bebek mağazalarında, Amerika’da Amazon.com’da ve Saks, Maisonette gibi yerlerde satılıyor. Hem kendi patiklerim hem de 200’e yakın anne-bebek markasının ürünlerinin yer aldığı e-ticaret sitem BT Shop’ta çocuklarım için keşfettiğim ürün ve markaları annelerle buluşturuyorum. Geçen yaz Bodrum’da ilk mağazasını açtık. Bir de bu yıl beşincisini gerçekleştirdiğimiz anne-bebek festivalimiz Baby On The Fest var. 10 girişimci anne ile birlikte hayal ederek başladığımız festival bu yıl 20 bin kişiyi ağırladı. Festivalde çocuklara özel ücretsiz etkinlikler ve kendi alanının en iyisi olduğuna inandığım anne-bebek markalarından alışveriş yapma imkanı sunuyoruz.

Bende ne proje ne de hayal biter (gülüyor).Şu aralar hayalden öte hedefim; Baby On The Go’nun yurtdışında Saks, Maisonette ve Amazon gibi pazar yerlerinde satışa çıkmasıyla başlayan yolculuğunun daha da büyümesi. Bir diğer hayalim de e-ticaret sitem BT Shop’a özel markaların distribütörlüğünü almak. Ve Baby On The Fest’in 6’ıncısı için çalışmaya başlamak…