Büyük kenti terketmenin formülü
LIFESTYLE

Büyük kenti terketmenin formülü

Akdeniz'de ya da Ege'de, küçük bir kasabada emeklilik günlerini geçirmek...

GÜNCELLEME TARİHİ: 19 Mart 2010

Bu haftaki konumuz, Akdeniz'de ya da Ege'de, küçük bir kasabada emeklilik günlerini geçirmek...

Birkaç yıldır bu tür bir yerde küçük bir işkurmuş - ya da kurmamış - bir sahil kasabasında çok mutlu yaşayan arkadaşlarım var. Bu tür bir yaşamı deneyip büyük kentlere geri dönmüş olan tanıdıklarımda...

Bu aslında insanın duruşuyla, zevkleriyle, tercihleriyle ilgili bir durum. Eğer sosyal bir insansanız, kalabalık birarkadaş grubunuz varsa, yalnızlığa tahammül edemiyorsanız, kitabınızla baş başa kalmak istemiyorsanız, küçük kasabalarda işiniz ne?

Ama "yeni bir hayata başlarım, İstanbul'da, Ankara'da yapamadıklarımı burada yaparım" diye düşünüyorsanız, gelin bu düşüncenin keyfini çıkartalım.

Buralarda yapılacak o kadar çok şey var ki. Bir arkadaşımın tanıdığı Ege'de küçük bir bağalmış. Oturmuş, kitaplara baka baka, biraz da deneme yanılma yöntemiyle şarap yapmayı öğrenmiş. Yılda ortalama 200-300 şişe şarap yapıyormuş sırf zevkine. Yarısını ailesiyle kendisi içiyormuş, yarısını da eşe dosta dağıtıyormuş. Ama bunlara özenmeden önce şunları söylemekte yarar var.

Bir kere büyük kentteki evinizi hemen dağıtmayın. Hatta imkanınız varsa sürekli kalsın. Arada bir gidip eşi, dostu görürsünüz. Oradaki evinizin de bir odasını misafir yatakodası yapın. Onlar da sizi görmeye gelsin. İyi bir dostluğu oluşturmak on yıllar alır. Oralarda hemen bu tür dostluklar yakalayacağınızı sanmayın.

Sahil kasabalarında, İstanbul'da, Ankara'da yapamayacağınız pek çok hobi var. Örnek mi? İşte yerel mutfaklar. Örneğin Ayvalık yemeklerine ait (birinin içinde Midilli devar) o kadar güzel kitaplar var ki piyasada. Ama almaya korkuyorum. Bir kere bir sürü bilmediğim otlar yazacak içinde. İş, güç, koşuşturmanın arasında o otları İstanbul'da araştıracak vaktim olmayacak. Diyelim kafaya taktım ve iki arada bir derede buldum. Onlardan yemek yapmak için tabii ki ayrı bir boş vakit gerekiyor. Oysa orada öyle mi? O otları hepsine rahatlıkla ulaşırsınız. Tam yöre mutfağına uygun yemekleri yapacak vaktiniz de olur. Balık yemekleri mi? Karadeniz'de avlanan balıkların, kalamarın ve midyenin içindeki civa miktarını her yıl biraz daha arttığını biliyormusunuz? Yani İstanbul'dan ya da Karadeniz'deki kentlerden balık alırken Yaradan'a sığınacaksınız. Ya da gidip dünyanın öbür ucunda tutulmuş dondurulmuş mezgitlerifilan yiyeceksiniz. Oysa, Ege ve Akdeniz'de, en azından şimdilik böyle bir tehlike yok. Gündüz balığa çıkıp akşam tuttuğunuzla çok güzel yemekler yapabilirsiniz.

Yıllar önce Avusturya Alpleri'nde bir dağ otelinde kalmıştık. Pek çok patika vardı. Bu patikalardan hangisinden yürürseniz nasıl bir flora ile karşılaşacağınız yazılmıştı. Türkiye'nin florası bütün Avrupa ülkelerinin toplamından iki kat daha zengin olmasına rağmen, bu tür çalışmaların sayısı çok az. Bir kent rehberi aldığınızda o kentle ilgili yerel yemekler, tarihi eserlere ilişkin bilgiler bulabilirsiniz. Ama oradaki çiçeklerden, ağaçlardan hiç kimse bahsetmez. Belki bu tür bir çalışmayı yörenizde ilk yapan siz olabilirsiniz. Bu konuda üniversitelerden yardımalabilirsiniz.

Küçük bir yelkenli ya da motor boat, o da olmazsa sandal ya da Zodiac türü botlardan bir tane edinmeniz şart. Denizde dolaşmanın keyfini çıkartmayacaksanız, o kasabada oturmanın alemi yok. Denizin içinde olmak, orada bulunmanın en güzel tarafı. İstanbul ya da Ankara'da balkonunuzda domates mi yetiştiriyordunuz? Onların hepsini söküp atın. Burada artık toprağın içindesiniz. Merakınız varsa, zeytinyağı da yaparsınız, şarap da...

Bu şekilde o kasabaya uyum da sağlamış olursunuz.

İşte işin kolay kısmı bitti. Artık yarı hemşehri sayılırsınız.

Şimdi İstanbul'dan, Ankara'dan getirdiklerinizi de yavaş yavaş çantanızdan çıkarmanızın zamanı geldi. Bunlar tabii ki büyük kentlerde de yapacağınız türde şeyler. Dizüstü bilgisayarınız, fotoğraf makineniz, kitaplarınız, filmleriniz... Ne tür hobileriniz varsa... Küçük bir atölye kurup resim, heykel ya da sadece marangozluk da yapabilirsiniz. Yani oraya bir kez uyum sağladıktan sonra, oradaki hayatı İstanbul'dan getirdiklerinizle besleyeceksiniz.

Bence keyif tam böyle çıkacak. Artık hem yörenin bir ferdisiniz hem de İstanbul'daki zevklerinizden hiç kopmamış gibisiniz. İyi yolculuklar. Sekiz on yıla ben de geleceğimsizin yanınıza...

İŞ HİKAYELERİ / Aydın Demirer