Cartier klon değil, yenilik yaratıyor
170 yaşındaki Fransız marka Cartier'in ‘demirbaşı’ Pierre Rainero zamana karşı duruşlarını anlatıyor...
GÜNCELLEME TARİHİ: 3 Mayıs 2018
Cartier hiç şüphesiz zamana karşı dayanıklı bir duruş sergiliyor. Bunun son örnekleri, efsanevi Santos modeline kazandırdığı yeni sürüm ve mücevher işçiliğini saatle buluşturduğu çarpıcı tasarımlar. 170 yaşındaki Fransız markanın 'demirbaşı' Pierre Rainero'dan dinledik.
Güneş Uysalefe
Cartier'nin Déclaration parfümüne hayat veren saygın 'burun' Jean- Claude Ellena bir röportajında, "Déclaration zamansız çünkü kopyalanması imkansız bir formülü var. Modayı veya trendleri takip etmiyor" diyor. Fransız marka bünyesinde 34 yıldır görev alan Görsel, Stil ve Kültürel Miras Direktörü Pierre Rainero da 2018'e hazırlanırken benzer bir felsefeyi kendine hatırlatmaktaydı; sayısız kopyasını gördüğü ikonik Santos saate yeni bir soluk getirmek ve bunu yaparken tasarıma bir kopya değil, çağdaş bir sürüm kazandırmak. Ortaya çıkan saate bakılırsa bu işte başarılı olduğu kesin. Santos, adeta geçtiğimiz yıl hayatımıza giren Panthère'in kadınlar üzerinde yarattığı kalp çarpıntısının benzerini erkeklerde yaratmaya hazırlanıyor. Aslında cinsiyet ayrımına gitmek bu saate haksızlık olur; vida motifli bileziğin kolayca renkli deri kayışla değişimini mümkün kılan yeni mekanizması ve maskülen duruşunu beğenecek pek çok kadın var. Tabii Panthère'in çift veya üç sıra bileğe dolanan yeni kayış yorumları, Révélation d'une Panthère'in kadranı içine yerleştirilen hareketli altın topçuklarla bir görünüp bir kaybolan panter motifi veya Libre serisindeki mücevher ustalığının taşkın bir tavırla saate yansıdığı modellerden sıra gelirse! Cenevre'deki prestijli saat fuarı Salon International de la Haute Horlogerie esnasında Cartier'nin 2018 için hazırladığı yenilikleri Pierre Rainero ile konuştuk.
İstanbul'da açılan son mağazanızdan başlayalım; Cartier gibi bir markanın imajını yönetirken birbirinden farklı adreslere şekil vermek nasıl bir deneyim sizin için?
Gerçek bir mücadele doğrusu çünkü her butik birbirinden farklı. Projeler yürütülürken mimarlarla çalışıyor oluyorum ve adrese göre değişiklikler, detaylar çok oluyor; dev bir alışveriş merkezindeki bir satış noktası ile Asya'da bir sokakta mağaza aynı şey değil sonuçta. Büyüklük çok önemli; dekor, özel salonlar, vitrinler, envanter... Hepsi birbiriyle ilintili ve zorluklar doğurabiliyor. İstanbul'daki Emaar Square Mall'da açılan son mağazanın projesini çok iyi hatırlıyorum ancak henüz bitmiş halini görmedim, merak ediyorum.
Dünyanın her neresinde olursak olalım, Cartier mağazalarında yaşatmak istediğiniz ortak duyguyu nasıl tanımlarsınız?
Biz aynı anda hem çağdaş hem de sıcak bir atmosfer yaratmaya çalışıyoruz. Mağaza içinde özgürce gezip keşfetmeyi mümkün kılmayı amaçlıyoruz. İnsanların Cartier'nin ne olduğunu hissetmelerini, farkını görmelerini istiyoruz. Kullandığımız malzemelerden mobilyalara, renklere ve resimlere, her şey bu amaca yönelik seçiliyor.
Bu senenin yıldızına gelirsek; nasıl oldu da Santos'a yeniden hayat verildi?
Santos o kadar iyi tanınan bir model ve öylesine gündemimizdeydi ki... Bu saat aslında bir fikir olarak Santos üzerine bir projeydi. Biliyorsunuz, hem deri hem de metal kayışla lanse ediliyor. Oysa 1904 yılında yaratıldığında sadece deri kayışa sahipti ve yaklaşık 70 yıl boyunca yaşamı böyle ilerledi. 1978 yılında metal kasaya metal kayış eşlik eden versiyonu sunduğumuzda gerçek bir devrime yol açmıştı. Casual-chic ve sportif diyebileceğimiz bir imaja sahipti ve zamanın ruhunu, yepyeni bir yaşam stilini temsil ediyordu.
Şimdi, bu iki farklı döneme ait miras ile iki kayış seçeneğini birden sunduk. "Santos'u nasıl daha modern kılabiliriz?" diye düşünerek kasa ve kadranın proporsiyonları üzerine eğildik. Burada saatin camı büyük rol oynadı çünkü bir zamanlar safir cam yoktu ve çok kırılgandı. Şimdi hazırladığımız modelde camın yüzeyini daha geniş tutabildik. Aynı şekilde kadranın çerçevesini kayışlara doğru çekerek, uzun ve kıvrımlı hatlar kazandırdık. Ayrıca ben kariyerimde o kadar çok sahte Santos ile karşılaşmıştım ki; "Eğer bu saati değiştireceksek asla bir kopyasını yapmamalıyız!" diye düşünüyordum. Yaptığımız küçük değişiklik ile orijinal model arasında hassas bir denge kurmamız gerekiyordu yani. Ve bu gerçekten farklı bir deneyim oldu.
Geçtiğimiz yıl Panthère'indi, 2018'de yeni yorumları da var ve hâlâ uniseks sayılabilir. Peki, sizce Santos daha çok erkeklere yönelik bir saat mi?
Evet, Santos'un daha maskülen olmasını istedik ve bu yüzden daha büyük kasa boyutları ile çalıştık. Ama hiç belli olmaz, eminim birçok kadın onun stilini kendine yakın hissedecek ve onu taşımak isteyecek.
Panterden bahsetmişken; sembolünüz olan bu canlıyı Maison des Métiers d'Art saatlerde olduğu gibi yorumlamaya devam ediyorsunuz. Banalize olmaması için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Aslında bunu günlük çalışma rutinimizde hep kendimize soruyor, hatırlatıyoruz ve bir formülümüz yok. Hangi obje üzerinde çalıştığımıza bağlı, çok pratik düşünmeli. Çok stilize edilebilir, siyah noktalarla beneklere bir gönderme yapılabilir veya figüratif bir şekilde herhangi bir mücevherde yer alabilir. Bazen tasarımcıların bana, "Bize bir yön göster Pierre!" dediği oluyor ama ben hep geri çeviriyorum çünkü bu daha fazla stres yaratan bir şeye yol açabilir. Hem neden sonsuz ihtimalleri dar bir kadraja sığdıralım ki?
Aynı zamanda bir mücevher markası olarak yeni Maison des Métiers d'Art parçalarında kullanacağınız taş ve zanaatlere nasıl karar veriyorsunuz?
Bu düzenli olarak izlediğimiz bir yol. Farklı müzelerden, objelerden ve çeşitli seyahatlerden elde ettiğimiz ilhamları biriktirdiğimiz katalog benzeri bir kaynağımız var. Bazen Rusya'da veya Uzakdoğu'da keşfettiğimiz bir teknik karşımıza çıkabiliyor ve mücevher veya saatlere uygulanabiliyor. Tıpkı St. Petersburg'daki Hermitage Müzesi'nde antik eserler üzerinde karşılaştığımız bazı mikro-mozaik tekniklerini uyarlamış olmamız gibi.
Tarihinize baktığımız zaman da dünyanın farklı köşelerinden ilhamlar görmemiz mümkün. Peki, sizce Cartier hangi özelliğiyle 'Fransız' bir marka?
Her kültüre ait belli kriterler olduğu ve biz de güzelliğe dair Fransızlar ile ortak bir estetik dili paylaştığımız için Fransız bir markayız. Ben Sanat Tarihi mezunuyum. Mobilyayı ele alalım; bir tarihi tasarıma baktığınızda hemen Alman mı, İtalyan mı anlarsınız. Ortak bir dili vardır çünkü. Belli bir yöreye dair güçlü bir göz zevkine işaret eder. Hep dengeden bahsederiz ama işte bu dengenin oranları kültürlere göre
değişkenlik gösterir. Tasarımcılarımız, Brezilya'dan Kore'ye farklı kültürlerden geliyorlar fakat ortak bir özellikleri var; Paris'te çalışıyorlar!
Globalleşme ile dünyanın küçüldüğünü, beğenilerin ve insanların gittikçe birbirine benzediğini görürken farklı bir şeyler ortaya koymak güç olmalı. Aslında bu konuda kendimi oldukça optimist hissediyorum. Bence dünyayı güzel kılan şey farklılıklar. Avrupa içinde çok fazla seyahat etme şansım oluyor ve her köşesi birbirinden o kadar farklı ki! Büyük metropoller bir yerde benzerlik gösterse de, yemekler, insanlar, mentalite, ilişkiler, hepsi öylesine çeşitli ki...
Seyahat demişken, sizin için özel olan bir destinasyon var mı?
Portekiz'le aramda özel bir ilişki var çünkü orada yaşadım, çalıştım. İnsanları inanılmaz bir kültürü paylaşıyorlar ve bu sadece tarihle ilgili değil. Gerçekten nazikler ve bu benim için çok önemli. Bu yüzden bu ülkeyi çok seviyorum. Büyük bir krizden çıkmaktalar. Yunanistan da benzer bir krizden çıkıyordu ancak sokaklarına bir mutsuzluk hakimdi; Portekiz'de ise insanlar zor durumu kabullendiler, yıllık maaşlarının bir kısmından feragat dahi ettiler çünkü ortak bir bilinçle hareket ediyorlardı. Krizi de böyle aştılar bence. "Bunu yapmalıyız! Başarmalıyız!" diye düşünüyorlardı, yardım dilenmiyorlardı. Ayrıca Portekiz'de yaratıcılık açısından çok yeni bir dünya var, tasarımcılarından mimarlarına veya şeflerine, çok canlı bir yenilik havası estiğini hissediyorum.