Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Başarısından güzelliğine, her şeyiyle merak uyandıran Serenay Sarıkaya ile 150. yıldönümünü kutlayan Harper's Bazaar'ın yol kesişmesinden geriye kalan, oyunculuk, aşk ve moda üzerine notlar... Güneş Uysalefe
Fotoğraflar Koray PARLAK
Moda Editörü Mert ASLAN
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Havada savrulan kırmızı bir Fendi çizme. Bir flaş patlaması ve sıra öteki tekinde. Serenay Sarıkaya ile yüz yüze karşılaşmam kelimesi kelimesine bu sahneden ibaret. O bacaklarını bir Kan-Kan dansçısını aratmayacak şekilde havalara fırlatırken müzik eşliğinde yaydığı enerjiden etkilenmemek elde değil; kedi-kadını andıran vücut hareketleri ve bakışlarıyla Sarıkaya hiç şüphesiz güçlü biri. İzleyicisi olduğum Fi dizisinde canlandırdığı balerin karakteri Duru ile de kendi iç dünyasında arkadaş olduklarını düşünüyorum... Hatta Duru'yu sevip onu kolluyor: Ne zaman ki yan yana oturuyoruz ve ben sohbetimiz esnasında karakteri için 'hırslı' tabirini kullanıyorum, birden yüzünün yumuşak ama ciddi ifadesi yerini koruma iç güdüsüyle çatılmış kaşlara bırakıyor. Akılda yer eden "Duru sen minnoş bir ev kedisi değilsin." şeklindeki Ozan Güven repliği, Serenay Sarıkaya için de geçerli bence; 26 yaşındaki oyuncunun, yeri gelince kaplan kesilmekten çekinmeyeceği kesin. Gençliği de aldatıcı olmasın, pek bildiğimiz yaşıtlarına benzemiyor; kurduğu cümlelerden ve rahat hali tavrından çıkardığım kadarıyla farkındalığı 'ileri düzey', belli. Sarıkaya'nın dış görünüşüne ek bir başka güzelliği de zaten bir steryotip olmaması; örneğin elçisi olduğu Head & Shoulders reklamında kendisini oynuyor, 'duşta şampuanlanan seksi kadın' olmayı bana kalırsa feminist bir tavırla reddediyor. Seksapeli var ama yok, meşhur ama sıcak, görkemli ama sevecen... Bu gibi ikilemleri kusursuz oranda buluşturan Serenay Sarıkaya gizemini Harper's Bazaar için deşifre etme girişimim aşağıdaki gibi gerçekleşti.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Serenay, yüksek bir enerjin var, sanki hep pozitif, hep heyecanlısın. Heyecanın bir diğer versiyonu da vardır: Kamera karşısında yaşanan evham, çarpıntı... Sen böylesini de yaşar mısın hiç?
Ben aslında çok tez canlıyım ve duygu iniş çıkışlarını çok kuvvetli yaşayan bir insanım. Ama 'Kamera 3-2-1 kayıt!' dendikten sonra benim için heyecan kalmıyor… Tamamen karaktere bürünüp öyle nefes almaya başlıyorum. Bazen kendimi fazlaca kaptırdığım bile oluyor. Plajda filmiyle başladı benim için bu yolculuk ve ilk sete çıktığım günden beri çok enteresan bir şekilde rahattım. Nedense bana çok ürkütücü gelmiyor kamera arkasında o kadar insan. Birden kayıtla herkes, her şey yok oluyor benim için.
Kameranın karşısında olmak ve güzellik kavramı ilginç bir ikili, özellikle senin için öyle olmalı. Sosyal medya aracılığıyla insanlar kendilerine hep bir lensten bakar oldular; sense küçük yaştan beri kamera karşısındasın. O zamandan bu zamana kendi güzelliğine karşı tavrın nasıl evrimleşti?
Hiçbir zaman güzellikle kafayı bozan, oradan beslenen birisi olmadım. Açıkçası çocukluğumda bunun farkında bile değildim diyebilirim çünkü güzelliğin içten geldiğine inananlardanım. Kulağa çok klasik gelse de annem 'İçi güzel olmayanın güzelliği gelip geçicidir' derdi… Ben öyle öğrendim, içerisiyle uğraştım hep. Gerçekten bir insan kendiyle barışıksa, kendini olduğu gibi sevebiliyorsa zaten o karşısındakilere 'Ya ne güzel kız!' dedirtiyor bence. O yüzden kendimi olduğum gibi kabul etmeye çalıştım. Hatalarımla, zaaflarımla… Hala da güzellik konusunda bir iddia sunamam, güzellik çok göreceli bir kavram ama dediğim gibi kendimi seviyorum.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Bu muhteşem. Ama tabii bir de işin dış görünüş kısmı da var. Mesela kendinle ilgili defo olarak gördüğün bir özelliğin var mı? Örneğin saç konusunda zorlandığın, baş etmeye çalıştığın bir problemin oldu mu?
Şu ana kadar saçımla bir sorun yaşamadım. Zaten iyi de bakarım ben kendime. Kuaförde aydan aya işim olur. Birkaç ayda bir kesim için, bazen özel bir toplantı ya da etkinlik olduğunda fön için giderim, o kadar. Ama saça kesinlikle iyi bakmak gerekiyor. Ben Head&Shoulders'ın Besleyici Bakım ürününü kullanıyorum. Herkese de saçlarına en uygun ürünleri kullanmasını tavsiye ediyorum.
Saçlarına hiçbir çılgınlık yapmadın mı peki ergenlikte; farklı bir kesim ya da renk...
Saçımla ilgili cesur bir karar almadım açıkçası; kendimi bildim bileli böyleydi saçlarım. Doğal ve sağlıklı saçlar benim olayım... Head&Shoulders ile yola çıkmama sebebim de, ilk reklam filmimizin hikayesi de buydu. Nasıl tanıştık? Neden çalışmaya başladık? Markaya sahip çıkabilmek adına bir müşteri olarak da ikna olmak benim için çok önemliydi. Ben de Head&Shoulders'ın çok iyi bir kepek şampuanı olduğunu biliyordum ve böyle bir problemim olmadığından başta biraz tereddüt ettim. Tabii dünyanın da, şu an Türkiye'nin de bir numaralı şampuanını bu kadar insanın tercih etmesinin boşuna olmadığı anlamam çok uzun sürmedi. Birlikte çok güzel şeyler yapıyoruz ve yapacağız… Birbirimize çok yakıştığımızı düşünüyorum.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Aslında Head&Shoulders'da reklam filminde hep o şampuan reklamlarında gösterilen duştaki seksi kadın değildin; kız arkadaşlarınla sohbet eder gibiydin. Sanki kadının objeleştirilmesine katılmamış oldun.
Hepimiz bir şekilde fark yaratmaya çalışıyoruz. Ben de hem yakıştırdığım bir marka olduğu için hem vizyonu hem de gerçekten diğerlerinden ayırarak daha farklı bir duruşu olduğuna inandığım için Head&Shoulders'la çalışmayı istedim. Devamlı özel işler gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Son kampanyamızda farklı saç modelleriyle yine klasik olanın dışına çıktık. Bana inandıkları için teşekkür ederim.
İşin gereğiyle de, seksapelinle de barışıksın ve oyunculuğunda bunu da yansıtmaktan çekinmediğin için seni tebrik etmeli. Nasıl kendini o sahnelerde rahat hissediyorsun?
Ben işimde teslim olmayı seviyorum. Gerçekten başarı, bence karşılıklı güven demek. Bu bir dizi veya reklam seti de olabilir… Oraya geldikten sonra artık sen zaten işini yapıyorsun ve birilerine de işini yapması için izin vermen lazım. O yüzden gerçekten kendimi bırakıp karşı tarafın bende keşfedeceği yeni şeyleri merak ediyorum. Her karakter yeni bir yolculuk, tüm sınırlarımı görebileceğim bir oyun benim için. Bu yüzden de yenilikten, değişmekten, kendimden uzaklaşmaktan korkmuyorum. Her seferinde daha farklı şeyler buluyorum kendimle ilgili. Herhalde rahatlığım da buradan geliyor.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
10 yıldır oyunculuk yapıyorsun, bu süreçte kendinle ilgili farkında olmadığın tespitlerde bulundun mu?
Tabii; her seferinde başka birşey buluyorsun. Mesela Duru ile ilgili konuşmak gerekirse Can'ın onu manipüle etmesiyle ortaya çıkan kaplan gibi bir karakter benim de kendimde görmediğim şeylerin bileşiminden oluştu aslında. Biraz da kendimi tekrar etmemeye çabalayan bir yapım var. Gençliğin yenilenmekle bir ilgilisi olduğunu düşünüyorum ve bu kadar hızlı gelişen, değişen bir dünyada ben de yerimde saymayı kendime yakıştırmıyorum. Bu sebeple başka kılıklara bürünmekten, risk almaktan, ters köşe yapmaktan korkmuyorum.
Duru karakterinde bence biraz önce senin söylediğin gibi çok öne çıkan bir şey var, o da hırs aslında. Oynarken sen de içindeki hırsı keşfettin mi?
Duru aslında çok net; tek bir aşkı var o da sahne… Sahnedeyken devleşiyor, içindeki kaplan ortaya çıkıyor. Buna hırs diyebilir miyim, bilemiyorum. Mutlaka iddialı ama iddialı olduğu konuda da çok iyi. Kendinin, gücünün farkında biri. Ben bu noktada kötü bir duygu görmüyorum. Çünkü kişi bence işinde en iyi olmak istiyorsa elinden geleni yapmak zorunda. Hatta bazen daha bile fazlasını… Ben de kafamı koyduğum şeyi gerçekleştirene kadar elimden gelenin en iyisini ortaya koyan bir insanım. Bu konularda Duru ile benzeşiyoruz biraz sanırım. Belki çok tutkulu diyebiliriz… Tutkuyla yapılan her şey bambaşka oluyor bana göre. Bence zaten Fi'nin ana duygusu da bu; tutku. Herkes hayatındaki en büyük tutkularıyla birbirine bağlanıyor. Bu da çok heyecanlı ve seksi bir şey tabii!
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Enerjin ve heyecanın dışında verdiğin izlenim rahatlık. Gerçekten rahat mısın yoksa rahat olmayı öğrendin mi?
Rahatlığıma taktın sen! Göründüğüm kadar rahat değilim aslında çünkü çok önemsiyorum işimi. Bazen herşeyin dört dörtlük olması için kendimi çok yıprattığım da oluyor. Ara ara düşünüyorum 'Bu kadarına gerek var mıydı?' diye… Belki yoktu ama başka türlüsünü bilmiyorum da. Ben başka türlüsünü bilmiyorum çünkü. Ya yüzde 100 ile orada varım ya da hiç yokum.
Yurt dışına gidip geldiğini ve bazı dönemler orada kaldığını biliyorum. Bu da sokakta bir rahatlık arayışı mı?
Fırsat buldukça dışarı çıkıp nefes almayı seviyorum, bana çok iyi geliyor. Burada yani İstanbul'da çok fazla gece hayatım olduğunu ya da dışarı çıktığımı söyleyemem. Zaten yoğun bir tempo olunca boş vakit olduğunda evine gidip enerji toplamaktan başka bir şey yapmak istemiyorsun ama tabii arkadaşlarımla yemek yemek, onları evime çağırmak, güzel bir masada keyifli sohbetler etmeyi çok seviyorum. Misafir ağırlamak benim işim; hatta oldukça evciyim aslında.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Yurt dışına çıktığın zaman buradakinden farklı olarak yaptığın şeyler ne?
O şehri anlamak, deneyimlemek, restoranlarını, kendine has lezzetlerini keşfetmek, insanlarını izlemek, sokaklarını arşınlamaktan ibaret. Bazen tek başıma oturup bir cafede gözlemlerimi yazıyorum.
Ne yazıyorsun?
Ufak ufak şeyler. Aslında çocukluğumdan esinlenerek yola çıktığım yeni bir hikaye yazmaya başladım… Belki bir gün filme dönüşür, belli mi olur? Yazmak beni çok rahatlatıyor.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Kerem'le aşkı daha özgür yaşama şansı mı elde ediyorsunuz acaba ülke dışındayken?
Tabii çünkü ne olursa olsun Türkiye'de attığın her adım haber yapılıyor. Ve çoğu zaman da maalesef o haberler gerçekten uzak oluyor. O yüzden ilişkimizi de birbirimizi de yıpratmamak ve mesleğimizin deforme olmasına izin vermemek adına daha sakin olmayı tercih ediyoruz burada. İkimiz de sadece işimizle var olmayı seviyoruz. Dahası zaten bize kalan tek şey; onu da korumaya çalışıyoruz.
Mesela ideal bir hafta sonu neler yaparsınız?
Çok sevdiğimiz restoranlar var, gider güzel yemek yeriz. Uzun uzun sohbet ederiz. Keremle saatlerce konuşabilirim… Bir de film seyretmeyi çok seviyoruz evde. Bitirmediğimiz dizi yoktur muhtemelen.
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Biraz paparazziliğe soyunup bilgi almayı deneyeyim; geleceğe dair bize söyleyebileceğin bir şey var mı?
Şu an bununla iligli konuşmak için çok erken diye düşünüyorum. Daha önce de bununla ilgili çok soru soruldu, hatta çarpıtıldı ama hep anlatmaya çalıştığım gibi ikimiz çok genciz ve önümüzde çok uzun bir yol, kariyerlerimizde gelmek istediğimiz yerler, başarmak istediğimiz şeyler var… Zaten güzel giden bir ilişki; her şey yolunda. Hiçbir şey için acele etmek istemiyoruz açıkçası.
Peki mevzumuza dönelim, moda. Moda dünyası nasıl bir yer sence?
Moda benim çocukluğumdan beri hep ilgilendiğim bir alan oldu. Londra'ya ve Paris'e çok keyifli organizasyonlar için gittim ve bu sene ilk kez daha yakından bakmak istedim dünya modasına. Tabii çok büyük ve görkemli bir dünya. Etkilenmemek elde değil…
Serenay'la oyunculuk, aşk ve moda üzerine...
Sevdiğin ve özellikle takip ettiğin yerli ya da yabancı tasarımcılar var mı?
Saint Laurent'dan son dönemde çok parça aldım, çizgisini çok beğeniyorum. Vetements, Balenciaga da aynı şekilde. Biraz daha maskülenliği, aykırılığı, iddiası olan markalar sanırım daha çok ilgimi çekiyor.
Son soru o zaman. Bazaar'ın kapağı oldun tekrar. Sana bu dergi, onun verdiği kültür neler çağrıştırıyor?
Bazaar'ı çok cool buluyorum. Oyunculuğa yeni başladığım, daha hiç dergi çekimi yapmadığım günlerde 'Keşke bir gün ben de kapağında olabilsem!' diye hayaller kurardım. Hep klastı gözümde. Ne mutlu bana ki dediğin gibi ikinci kapak çekimimi yaptım! Çok teşekkür ediyorum tüm çekim ekibine. Umarım 150. yılına yakışan bir kapak kızı olmuşumdur.