Gece Bodrum, gündüz Bodrum...
Günün 24 saatinin layıkıyla yaşandığı dünyadaki ender yerlerden biri Bodrum...
GÜNCELLEME TARİHİ: 8 Ağustos 2011
"Dur Zeynep, keyfini kaçırma hemen" diyorum kendi kendime... "Tatil daha yeni başlıyor"... Ve kendimi yüzmeye veriyorum... Deniz nefis... Ne sıcak, ne soğuk, tuzu orta karar. Bir de, tanımlaması güç, şeker bir yumuşaklık var suda... Bodrum'a özgü bir yumuşaklık... Güneş ve denizin getirdiği endorfinden olsa gerek, gürültüyü umursamıyorum bir süre sonra... Gözlerim kapanıyor, gidip uyumalı... Plaj görevlisi yemek yemeden gittiğimiz için üzgün "abla siesta mı yapıcaksınız?" diyor. Gülümsüyorum, kırk yıllık "öğle uykusu" unutulduğuna yansın... Otele giderken Ajda Pekkan'ın tatlı sesi giderek uzaklaşıyor "arada sırada aklıma geliyor, geldigi gibi de gitmeyi bilmiyor"... Bodrum'da yazın şarkısı bu olmalı...
Bu tatil bana türlü yenilikler sunuyor... Yıllardır aynı şirkette çalıştığım "Merhaba'dan" öte konuşma fırsatını bulamadığım çok şeker insanlar ve onların yakınlarıyla tanışıyorum. Daha da bir zenginleştiğimi hissediyorum... Sıkı durun, bitmedi, Ebru sayesinde hayatımda ilk kez nefes egzersizi yapıyorum. Bambaşka bir deneyim... Sadece nefes alarak bu dünyadan kopuyorsunuz bir süreliğine... Bir an için mutlak boşluğu hissediyorsunuz, sanki herşey sıfırlanıyor... Herkes kendine özel bir şekilde yaşıyor bu anı...Bazısı rengarenk, bazısı ağlayarak... 45 dakikalık bir rüya bu... Herkes deneyimlemeli diye düşünüyorum... Yaşam koçluğu gibi konulara kuşkuyla yaklaşan ben, henüz tanıştığım bu genç kadının seans sırasında üzerimde kurduğu otoriteden ayrıca etkileniyorum. Öğreniyorum ki bu yalnızca bir başlangıç. Bu egzersizleri sürekli yaparak hayatlarını, daha da önemlisi hayata bakışlarını değiştiren insanlar var... Teşekkürler Ebru, benim sevgili yaşam koçum.
Günün 24 saatinin layıkıyla yaşandığı dünyadaki ender yerlerden biri Bodrum... Hani biz de hakkını verdik, canım... Mesela Gümüşlük Limon'da, bizle cömertçe gölgesini paylaşan incir ağacının altındaki enfes kahvaltımız... Organik sucuk, kızarmış köy peyniri, menemen ya da otlu omlet, mandalina reçeli, valla saymakla bitmiyor. Zaten beni bıraksanız üç öğün Limon'a gelirim doğrusu, yemekler de o denli lezzetli... Ama Limon'un asıl numarası, kocaman bahçesinden güneşin batışını izlemek... Bodrum'a yolunuz düşerse, ne yapın edin mutlaka gün batımına buraya uğrayın... Sonrasında Mimoza'da enfes bir yemek yemeyi de unutmayın olur mu? Balkabağından yapılmış çeşit çeşit lambaların aydınlattığı bu romantik kıyı lokantası çok popüler... Rezervasyon yaptırmadan giderseniz pek yer bulma şansınız yok... Gitmişken tuvalete gitmeyi ihmal etmeyin, tuvalete giden yol muhteşem...
Torba tarafına giderseniz Ali Gonca'da yemek arkasından Torbahan'da müzik öneririm... Özlem Yüksek ve Sergio iki kişi muhteşem müzik yapıyorlar, hiç bitmesin istiyoruz... Ama bitiyor çünkü 1'den sonra müzik yasakmış... Dilimde, ordan hatıra bir şarkı "seneler doldurmuş gamzelerini, ama gözlerine dokunmamış yar"... Bodrum'da geceler uzun demiştim değil mi? Torba'dan çıkıp Bodrum'un içine gidiyoruz, Veli Bar'a... Tıklım tıklım dolu... Can ve Ceyhun çalıyor. Barış Manço ve Cem Karaca ölümsüz, bunu hissediyor insan... Haykırarak söylediğimiz " ne olur ıslak ıslak bakma öyle" gecemize noktayı koyuyor...
Klasiklerden vazgeçemem diyorsanız, elbette size göre alternatifler de var Bodrum'da. Marina'da keyifli bir İtalyan yemeği arkasından barda İstanbul Gelişim'le pop, caz çeşitlemeler... Her yaştan her milletten insan bulmak mümkün burada...
Benim için Bodrum'un en özel yeri ise Ortakent'teki Palavra oldu... Masalar kumun üstünde... Deniz ayaklarımın dibine kadar geliyor... Tek müzik bu... Mezeler harika, sohbet ahenkli, ay hilal... Kendimden geçiyorum... Biliyorum, bütün kış bu görüntüyü anımsayacağım. Kulağımda Halikarnas Balıkçısı'nın Bodrum'da şiiri:
Yokuş başına geldiğinde
Bodrum'u göreceksin,
Sanma ki sen
Geldiğin gibi gideceksin