Günü yakala, anı yaşa...
MODA HABER

Günü yakala, anı yaşa...

Bazı sonlar, yeni başlangıçlara ya da elimizdekilerin değerini anlamamıza sebep oluyor...

GÜNCELLEME TARİHİ: 28 Mayıs 2010

Sonlanan şeylerin ardından yas tutmak, o acıyı yaşamak da önemli; öte yandan acıda saplanıp, kalmamak lazım... Bu hisse kapıldığınızı hissettiğniz an bulduğunuz ilk yardım çantasını açıp, duruma müdahale etmeniz gerekiyor çünkü hayat devam ediyor ve kaybedecek vakit yok.

Bu dönem, yani bahardan yaza geçiş zamanlarında sonlanan ilişkileri atlatmak daha kolay oluyor diye düşünüyorum ve şanslıyız çünkü önümüzde böyle günler var. Çeşitli bilim alanları bu dönem artan gün ışığının insan fizyolojisi ve psikolojisini nasıl olumlu etkilediği konusunda çeşitli hipotezler öne sürüyorlar: Artan gün ışığıyla birlikte mutluluk hormonu diye de adlandırılan serotonin seviyesinin artması, üreme dürtüsünün yükselmesi ve bunun karşı cinse olan ilgiyi tetiklemesi vs. gibi farklı birçok açıklamayı bulmak mümkün. Sebebi çok da önemli değil ama bu resim çok keyifli. Etrafıma bakıyorum da bu günlerde herkes daha enerji ve sevgi dolu, mutlu ve hatta biraz da umursamaz; sanki herkes bir mutluluk hapı içmiş ve atmış kendini sokaklara…

Peki ya aşka küsen, tekrar aşık olmaktan korkan ya da yeni kalbi kırılanlara neler söylenebilir? Yakın zamanda kullandığım ilk yardım çantamı ortak kullanıma açmak istiyorum bu vesileyle... Varsa sizlerin de malzemezi buyrun lütfen ekleyin sepete…

İlk yardım çantası; malzeme 1: Yakın arkadaşlar ve hikayenin tekrarı

Günlerce olup biteni anlatmak, arasıra ağlamak, yakın çevreden de "zaten belliydi böyle olacağı, senin için hayırlısı oldu" sözlerini duymak kesinlikle çok etkili... Böyle durumlarda 'mağdur' taraf oluyorsunuz ya, herkes iyi hissetmeniz için karşı tarafı pek güzel idam ediyor sizin yerinize... Hem takıyorlar ipi boynuna, hem de çekiyorlar acımadan; sizin birşey yapmanıza gerek yok... Hatta bazen bu dozaj öyle artıyor ki, nerdeyse kendi acınızı ve buna onun sebep olduğunu unutup, koşarak adamcağızı kurtarmak geliyor içinizden... Ayrıca aynı duyguları, olayları defalarca anlattığınızda konu adeta anlamını yitiriyor, bir de defalarca aynı şeyleri duymak var tabii ki! En sonunda siz de "ya sahiden de öyleydi galiba" diye düşünmeye başlıyorsunuz.. Yani bu yöntem kırık kalbin ilk bandajında gerçekten işe yarıyor!

İlk yardım çantası; malzeme 2: "Seni seviyorum anne, baba ve kardeşim"

Bu dönemde bir de şöyle birşey farkettim: Neden sadece hep karşı cinse söylüyorum ki "seni seviyorum" diye? Bir sabah kalktım anneme, babama ve kardeşime "seni seviyorum" diye mesaj attım teker teker... Biliyorsunuz devir artık online, sms iletişim devri; birçok şeyi yüz yüze görüşmeden paylaşıyoruz ne yazık ki... babamla ve annemle bile facebook'da arkadaşız. sms'le sevgi mesajı da attım artık ilişkimizin teknolojik bir boyutu da oldu... Mutlaka tavsiye ediyorum, bu "seni seviyorum" mesajını denemenizi, çünkü bakın neler oldu: Mesajlar ulaşır, ulaşmaz telefonum çalmaya başladı; ilk arayan babam... O kadar sevimliydi ki, belli anlayamamış kızından Pazar sabahı, saat 8.00'da gelen bu sms'in anlamını... Telefondaki ses mutlu ama şaşkın: "Günaydın kızım, erken kalkmışsın, ne oldu rahat uyuyamadın mı?" diyor bana. Söyleyemedim tabii ki ona; "Babacığım kalbim kırldı ve beni gerçekten seven ve hep sevecek sizlere neden sevdiğimi söylemediğimi farkettim de ondan attım mesajı" diye... Sonra erkek kardeşimden bir telefon ve beklenen yorum: "Hayırdır abla sabah sabah ne iş?". Ona açıkca söyledim ve çok hoşuna gitti... Kahkalar ve güzel sözlerle bu telefon da kapandı... Annemden de beklenen tepki geldi: 3 sms ardarda ulaşan duygu dolu bir cevap: "Canım yavrum ben de seni seviyorum, siz benim herşeyimsiniz"... Sonuç: Teknoloji ailemizi bir Pazar sabahı yoğun bir duygu selinde birleştirdi; hepimizin yüzü gülüyor; umrumda değil artık kırılan kalbim...

İlk yardım çantası; malzeme 3: "Gez, paylaş, eğlen"

Arayın çok yakın bir arkadaşınızı, gidip alın onu ve çıkın sokaklara... İstanbul'u keşfedin tekrar, oturduğunuz kafede yan masadaki insanlarla tanışın, çıkın güzel bir sergiye gidin, birlikte bir kursa yazılın... Sabaha kadar 3-4 film seyredip, 2 fincan koyu kahve içip, işe uykusuz gidin... Hatta birikmiş biraz paranız varsa risk alın ve arkadaşlığınızın gücünü test etmek pahasına da olsa ufak bir yurt dışı seyahate çıkın... Ben hepsini yaptım ve yıllar sonra adeta liseli bir genç kız gibi kendimi tekrar hayat dolu, neşeli, umursamaz ve özgür hissettim... Bu yöntem de çalıştı... Sonuç: Hayat keyifli ve güzel..

"Carpe diem" diyelim; yani anı yaşayalım, günü yakalayalım!!! Günü yaşamayı hissettim tekrar ben bu dönem... Elimdekilerin değerini bilmeyi ve hayatımı daha keyifli kılmayı... Sonbahar gelip, gün ışığı azalıp, fizyolojimiz tekrar dengesini kaybetmeye başlamadan gelin hep beraber yazın keyfini çıkaralım! O özel insan olsa da, olmasa da yanımızda hayatımızdaki diğer özel insanların farkına varalım ve bu yazı kendimiz için özel kılalım...