Hakan Yıldırım ile 24 saat
Haute Couture defilesini uzun bir aradan sonra yurtdışından İstanbul’a taşıyan Hakan Yıldırım’a şehirde ‘sıradan’ bir gününün nasıl geçtiğini sorduk.
GÜNCELLEME TARİHİ: 23 Haziran 2018
Yaklaşık 15 senedir Nişantaşı'nda yaşıyorum. Bu semti ve hissettirdiği şehir duygusunu, park ve orman bütünlüğünün bir arada oluşunu seviyorum.
Genellikle güne 07.30 sularında başlarım, bazen daha da geç olur çünkü evimle ofisim arasında 100 adım mesafe var. Bazen işe geç giderim çünkü sabah işe gelenlerin geç kaldıklarını görmekten pek hoşlanmam.
Bu sebepten 09.30'a kadar kendimi evde tutmaya çalışırım. Sabahlarımın olmazsa olmazı espresso; içip kendime geldikten sonra ofisime geçerim ve leylaklar, güller ile kaplı balkonumda kahvaltı yaparım. Kahvaltı esnasında gün içindeki randevu ve işlerin üzerinden ekibimle geçerim. Ardından atölyeye giderek genel kontrollerimi yapar, işlerin gidişatı üzerine sohbet ederim. Sonrasında provalarım başlar ve gün en yüksek temposundayken öğlen olur.
Saat 13.00'te yemek için tüm ofis paydos eder. Haftada üç kez öğle arasında pilates yapmaya çalışırım. Öğlen yemeklerimiz evimde günlük yapılır ve tüm ekip birlikte yeriz. Provalarımı sabahtan alırım ama çok tercih etmesem de bazen öğleden sonraları da provaya katılırım.
15.00 civarı provam yoksa odama çekilirim, çizimlerim ve işlerle sakin bir öğleden sonra başlar benim için. Akşamüstü Nişantaşı'nda kendimle başbaşa kaldığım verimli ve yaratıcı zamanlar geçiririm.
Saat 19.30 sularında ekstra bir mesaimiz yoksa ofisten çıkarım. Eve varınca ilk iş olarak akşam haberlerini izlerim. Bir yere davetli değilsem genelde akşamları evimde vakit geçiririm. Akşam yemeği pek yemem ancak çok açlık hissedersem evde yaptırdığım yoğurdu ya da sebze ağırlıklı bir menüyü tercih ederim. Gece saatlerinde tutkunu olduğum dizileri ve not aldığım filmleri izlemeye çalışırım.
Ertesi günün programını kontrol ederim, randevularım için hazırlıklarımı yapar, notlarımı alırım. Saat 01.00'e doğru uyumaya çalışırım.
