Harper’s Bazaar Eylül 2024 Alina Boz Röportajı
MODA

Harper’s Bazaar Eylül 2024 Alina Boz Röportajı

Alina Boz’un ilk günden bu yana sakın, zarif ve etkileyici bir aurası var. Onunla konuştuğunuzda ise bu etkinin arkasının oldukça dolu olduğunu görüyorsunuz. Hayalleri onun önceliği, gerçekleştirmek için attığı adımlarsa oldukça sağlam ve gerçekçi.

GÜNCELLEME TARİHİ: 22 Eylül 2024

Röportaj Bade Çakar

Fotoğraf Emre Doğru

Bir röportajında “Ne kadar kaçmak istesem de oyunculuk beni içine çekti.” demiştin. Küçük yaşta tiyatroya olan tutkunu fark etmişsin ama sonrasında farklı yolları da denemek istemişsin; pilotluk gibi... En sonunda yine ilk tutkuna geri döndün diyebilir miyiz?

Küçük yaşlarda çok geniş bir hayal gücüm vardı ve pek çok farklı şeyle ilgilenirdim. “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna verecek sayısız cevabım olurdu. Ancak sahnede olmak her zaman beni en çok heyecanlandırandı. Bu yüzden lise eğitimimi tiyatro üzerine devam ettirmek istedim ve bu yönde sınavlara girdim. Fakat kazandığım okulun evimize uzak olması nedeniyle bu hayalimde bir duraksama yaşadım ve farklı bir yöne, pilotaj eğitimine doğru kaydım. Yine de çok geçmeden içimdeki tutkuya geri döndüm. Hayatın bana sunduğu fırsatlar ve genç yaşta aldığım teklifler, beni hayalime tekrar yönlendirdi.

Oyunculuk ve tiyatroda seni bu kadar etkisi altına şey neydi? Kadere inanır mısın bilmiyorum ama sence bu senin kaderin miydi?

Kadere kesin bir şekilde inanıp inanmadığımı söylemek zor çünkü hayatta her şey bazen beklenmedik bir şekilde gelişir. Ne kadar plan yapsam da hayatın beni farklı yönlere sürüklediğini fark ettim. Bu yüzden kadercilikten ziyade, hayatın kendi planları olduğuna inanıyorum. Oyunculuk ve tiyatroya gelince, beni bu kadar etkisi altına alan kısmın, insanların ruhuna dokunabilme gücü olduğunu düşünüyorum. Sahnede ya da ekranda olmak, izleyicilere ilham verme ve onların hayatlarına bir şekilde dokunabilme fırsatı sunuyor. Bu, gerçekten büyülü bir his ve belki de bu yüzden oyunculuk benim kaçamayacağım bir yol oldu.

Bir oyuncu olarak kendine nasıl bir misyon edindin ya da edindin mi?

Belirli bir misyonum var diyemem ama her insanın kendine özgü bir duruşu olduğuna inanıyorum. O duruş da farkında olmadan kişinin misyonunu şekillendiriyor. Benim için de bu insanlara ilham vermek, onların hayatlarına dokunabilmek. Sanırım oyunculuğumun en önemli bileşenlerinden biri haline geldi bu. Farkında olmadan edindiğim bir misyon diyebilirim.

Genç yaşta ekranların önüne geçsen de her zaman sakin, ağırbaşlı bir duruşun vardı. Genel olarak da böyle misin? Tempolu bir hayatta karakterini koruyabilmeni neler ve kimler sağladı?

Küçük yaşta iş hayatına atılmak erken olgunlaşmamı sağladı. Bu da bana ayakları yere basan, sakin bir karakter kazandırdı. Tempolu dönemlerde işe odaklanmayı öğrendim, dinlenme dönemlerindeyse kendimi geri çekip yenilenmeye özen gösterdim. Bu şekilde, istemeden de olsa güzel bir denge kurmayı başardım. Hayatımda, beni destekleyen insanların varlığı da bu dengeyi korumamda önemli bir rol oynadı.

Proje konusunda daha seçicisin. Bir işin popüler olacağını bilmek değil sanki seni ona iten... Yer alacağın projede seni neler etkilemeli?

Tek bir kriterle bu soruyu cevaplamak zor fakat bana dokunan hikayelerin içinde yer almayı tercih ediyorum. Bu, kendi dünyama hitap eden veya hayatta gözlemlediğim, beni etkileyen hikayeler olabilir. Bir senaryoyu okumadan önce bile, bazen içgüdüsel olarak bir projeye çekildiğimi hissediyorum. Bu demek değil ki sadece kendi yaşadıklarımla örtüşen projelerde yer alırım, ama genellikle beni derinden etkileyen ve düşündüren hikayeler, projeyi seçmemde önemli bir rol oynuyor.

Bu zamana kadar senin için ayrı bir yeri ya da sana kattığı farklı bir deneyimi olan projen var mı?

Her projenin benim için ayrı bir yeri ve önemi var. Her biri farklı yönlerimi keşfetmemi sağladı ve beni geliştirdi. Bu projeler, beni ben yapan bütünün farklı parçaları gibi. Her biri bana benzersiz deneyimler kattı ve oyunculuk yolculuğumda önemli adımlar oldu. Bu yüzden tek bir projeyi ayırt etmek zor çünkü hepsi kendi içinde özel ve öğretici deneyimlerdi.

Kariyerindeki başarının arkasındaki en büyük motivasyon kaynağı nedir?

Sanırım en büyük motivasyonum daha oynayacak çok karakter ve anlatacak sayısız hikaye olduğunu bilmek. Her yeni proje, beni hem heyecanlandırıyor hem de daha fazlasını keşfetmek için sabırsızlandırıyor. Oyunculuk, bana kendimi farklı açılardan keşfetme ve izleyicilere farklı dünyalar sunma fırsatı veriyor. Bu süreçte hem kendimi geliştirmek hem de insanlara dokunabilmek, beni ileriye taşıyan en önemli şeylerden biri.

Aynı zamanda Duru’nun da marka yüzüsün. Nasıl oldu markala bir araya gelişiniz; sizi bir araya getiren ortak payda neydi?

Duru’yla bir araya gelmemiz oldukça doğal bir süreçti. Sadelik ve yalınlık benim için çok önemli değerler. Duru’nun da bu değerleri yansıtması, aramızda güçlü bir bağ kurulmasını sağladı. Marka olarak samimi ve zamansız bir enerjisi var. Kendimi Duru ile hem güvende hem de huzurlu hissediyorum. Bu yüzden iş birliğimizin de uzun vadeli ve anlamlı olmasını istedim. Duru, benim için geçici bir heves ya da bir trendden ziyade her dönem modern ve yenilikçi.

Yüzü olduğun kampanyanın sloganı “güzelliğimin merkezi”. Senin güzelliğinin merkezinde ne yer alıyor?

Güzelliğin merkezinde, benim için sadelik, doğallık ve içtenlik var. Duru’nun bu değerleri yansıtması, aramızdaki uyumu güçlendiren en önemli faktörlerden biri. Bence güzellik, kendinle barışık olmak ve içten gelen bir ışıltıya sahip olmakla ilgili. Duru’nun bu zamansız ve doğal yaklaşımı, benim güzellik anlayışımla tamamen örtüşüyor.

Duru ürünlerinin en beğendiğin tarafları neler? Yeni lanse edilen Duru Body Scrub Duş Jeli’ni güzellik ritüellerine nasıl entegre ediyorsun?

Duru Body Scrub Duş Jeli favori ürünlerimden biri. Cildimi hem arındırıyor hem de tazelenmiş hissetmemi sağlıyor. Özellikle güne enerjik başlamak istediğimde kullanıyorum. Sabah ritüelimde Duru Body Scrub Duş Jeli, kendime ayırdığım anlardan biri. Hem ışıltılı dokusu hem de güzel kokusu güne keyifli başlamamı sağlıyor. O nedenle günlük bakım rutinimde vazgeçilmez bir parça haline geldi.

Duru’nun renkli ve keyifli ruhunu yansıtan bir kampanya olmuş. Senin için çekimler nasıl geçti?

Çok keyifliydi. Duru’yla her yıl çalışmak, bana farklı bir enerji ve yenilik katıyor. Bu yıl özellikle daha parlak ve enerjik bir atmosfer vardı. Çekim süreci boyunca ekiple olan uyumumuz ve yaratıcı fikirlerin akışı, ortaya harika sonuçlar çıkmasını sağladı. Her seferinde birlikte yeni bir şeyler keşfetmek ve bunu hayata geçirmek benim için oldukça heyecan verici. Yıllardır beraber çalışıyoruz fakat her projede sanki ilk kez bir araya geliyormuşuz gibi taze bir heyecan yaşıyoruz.

Marka ile olan ilişkinizde en çok hangi değerleri benimsiyorsun?

Duru’yla olan ilişkimde en çok sevdiğim şey, her şeyin doğal ve olduğu gibi ilerlemesi. Zorlamadan, birbirimizi anladığımız bir iş birliği söz konusu. İstikrar ve sadelik, her projede kendini gösteriyor ama aynı zamanda birbirimize esneklik tanıyoruz, bu da iş birliğimizi rahat ve keyifli hale getiriyor. Duru’nun bu içten yaklaşımı,kendimi hep rahat hissetmemi sağlıyor.

Moda hayatının nasıl bir noktasında duruyor?

Moda hayatımın bir parçası ama merkezinde değil. Az ve öz bir gardırop tercih ediyorum. Dolabımda bir sürü parça yerine, gerçekten sevdiğim ve zamansız olan parçaları bulundurmayı seviyorum. Takip ediyorum ama trendlere uymaktansa, bana gerçekten hitap eden ve içinde kendimi iyi hissettiğim parçaları seçiyorum. Moda benim için kendimi ifade etmenin bir yolu ama en önemlisi rahat ve kendim gibi hissetmek.

Oyunculuk kariyerinin sana kattığı moda bakış açısı var mı?

Oyunculuk kariyerim, modaya olan bakış açımı genişletti ve sürekli yeni şeyler denememe imkan tanıdı. Ancak sadece oyuncu titriyle değil; bir seyirci olarak da modayı sinemadan takip etmek büyüleyici. Eski filmleri izlerken, örneğin “Breakfast at Tiffany’s” filminde Audrey Hepburn’ün stilini görmek, o dönemin ruhunu ve moda anlayışını keşfetmek bana büyük bir zevk veriyor. Sinema hem bir oyuncu hem de bir seyirci olarak, geçmişe gitmeme ve o dönemin modasını anlamama olanak tanıyor. Bu süreç, karakterlerin giyim seçimleri ve aksesuarları üzerinden dönemin ruhunu keşfetmekle birleşince, modanın nasıl bir zaman yolculuğu olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla oyunculuk kariyerim bana modaya farklı bir perspektiften bakma ve onu daha derinlemesine anlama fırsatı sunuyor. Ki bu da bana ilham veriyor.

Genç bir oyuncu olarak hayallerin neler? Mesela bir gün kamera arkasına geçme gibi bir hayalin var mı?

Şu an için en büyük hayalim daha çok karaktere hayat vermek ve bu alanda kendimi geliştirmek. Üniversitede Sinema Televizyon Eğitimi Bölümü’nde okuyorum. O yüzden senaryo yazmak, kurgu yapmak gibi alanlara çok yakınım zaten şu sıralar. Kamera arkasında olmak da heyecan verici tabii ama şimdilik önceliğim oyunculuk. Yine de ileride kamera arkasında da bir şeyler denemek beni heyecanlandırır. Bakalım, yol nereye götürecek, onu zaman gösterecek.

Şu an nasıl bir dönem içerisindesin? Seni neler heyecanlandırıyor ya da düşündürüyor bu aradalar?

Şu sıralar yeni projeleri okuduğum, biraz daha içime dönüp doğru seçimi yapmaya çalıştığım bir dönemdeyim. Biraz uzun bir ara verdim, o yüzden dönüşümün doğru projeyle olmasını istiyorum. Okuduğum senaryolar arasında hangisinin bana en çok dokunduğunu, hangi karakterle en iyi bağ kurabileceğimi düşünüyorum. Bu süreç hem heyecan verici hem de biraz düşündürücü ama belirsizlik de işin bir parçası, değil mi?

Bir yapılacaklar listen var mı? Varsa ilk sırada neler yer alıyor?

Aslında belirli bir listem yok; sürekli yeni şeyler keşfetmeyi seviyorum. Farklı spor dallarını deniyorum, yeni mutfaklar keşfediyorum, değişik yerlerde denize girmeyi, kite surf yapmayı seviyorum. Dünyada takip edebildiğim kadar tiyatro oyunu izlemeye çalışıyorum. Yani aslında, hayatımda deneyimlemek istediklerimi madde madde yazmak yerine, doğal akışında yaşamayı tercih ediyorum. Böylece kendime bir liste yapmak yerine, anı yaşayarak kendiliğinden gelişen deneyimlere açık oluyorum.