Harper’s Bazaar Ocak 2025 Melis Sezen Röportajı
2024 yılı için “dönüşüm yılım” diyen Melis Sezen, her zaman cesur, tutkulu ve istediklerinin peşinden giden bir kadın. Başarılarla dolu bir yılı geride bırakırken aklında gerçekleştirmeye odaklandığı hayalleri var.
GÜNCELLEME TARİHİ: 7 Ocak 2025
Fotoğraf: Onur Dağ
Moda Editörü: Erkan Altunay
Röportaj: Bade Çakar
Yılın ilk kapağında beraberiz. Yeni yıla girmek sende nasıl duygular uyandırır? Bu yıldan beklentilerin neler?
Yılın ilk kapağı olması bana ayrı bir heyecan veriyor çünkü yeni yılı çok severim ve bambaşka bir işle karşılamak bir armağan! Ayrıca 2 Ocak doğum günüm olduğu için yeni yıl haftası sihirlidir benim için. O yüzden birlikte olmaktan çok mutluyum; kalplerimizde sevginin uyandığı, sevgi dolup taştığı, sağlıklı, huzurlu, ışıl ışıl bir yıl diliyorum!
Doğum günün şimdiden kutlu olsun o zaman. Geçtiğimiz yıl senin için nasıldı? Sana neler öğretti, nasıl heyecanlar yaşattı?
Geçen yıl benim için dönüşüm yılıydı. Sonsuz şükürler olsun ki birbirinden değerli, farklı dünyalara sahip iki önemli sinema filminde rol aldım: Şımarık ve Bir Cumhuriyet Şarkısı. Ayrıca bir de İmre karakteri doğdu Deha ile... Farklı doğumlar yaşadığım, bu süreçte karakterleri keşfederken kendimi de keşfettiğim bir yıl oldu. Bu yolculukta kendimi daha da derinleştirdim ve kalbimi daha fazla açmaya çalıştım. Yıl boyunca yüz yüze görüşmesek de kalbimin bir olduğu, MSFC’den (Melis Sezen Fan Club) bahsetmeden geçemem. Kalplerin böyle sevgiyle dolu olması, sevginin bir araya gelmesi çok kıymetli. Onların cesur ve kocaman yüreklerinden öpüyorum. Hem iş hem özel hayatımda yani genel olarak hayatta, teslimiyetin ne kadar yüce, güzel ve ışıl ışıl olduğunu keşfetmeye başladım. 2025’te hep birlikte dans ederek uçalım!
Sahneye ilk defa 10 yaşında çıkmışsın. Küçüklüğünden beri içinde olan bir tutku oyunculuk. 10 yaşındaki Melis’e bugün neler söylemek istedin?
“Aferin kız!” derdim. Düşünüyorum da aslında aynı kişiyim! Hiçbir şey değişmemiş. Bir de çok cesur hamlelerim varmış. Mesela bir keresinde bir mafya babası rolü için deneme çekimi yapılıyordu. Katılanların çoğu erkekti. Çekimlerin sonunda sahneye atladım ve “Ben de denemek istiyorum.” dedim. Sonunda rolü kaptım! O cesur kızı gerçekten takdir ediyorum.
Peki yıllar sonra hayallerin nasıl evrildi? İlk günden beri süren tutkun ve beklentilerin var mı?
Kesinlikle! Aynı ruh, aynı ateş, aynı su, aynı hava ve toprak… Aynı aşk, aynı sihir… Hiçbir şey değişmedi. Hayallerim aynı kaldı ve şükürler olsun ki o hayalleri yaşamaya devam ediyorum. Bu yolculuk benim için hala çok özel.
Oyunculuk aynı zamanda zorlu bir yol. Motivasyonunu korumayı nasıl başardın ve başarıyorsun?
Oyunculuk benim içimden geliyor; adeta bir yaşam biçimi gibi… Beni ben yapan şeylerden biri. Oyunculuk, hayatla flört etmek ve kozmosun içine dalmanın en sihirli yollarından biri. Zorlukları var mı? Elbette her meslek gibi... Ama benim en büyük destekçim ailem. Ne olursa olsun beni desteklediler ve en büyük güç kaynağım oldular. Ayrıca oyunculuk teslimiyet öğrenmek için muhteşem bir yol. Ruhunuzun hiç bilmediğiniz yönlerini keşfetmenize imkân tanıyor. Kaynağa yaklaştığınız kadar yaklaşır; sonra zihninizi olayın dışına çıkararak kendinizi ana ve akışa bırakırsınız. İşte o zaman sihir ortaya çıkar. Bu, aynı bir dans gibi... Karakter kendi yaşamaya başlar. Sonrası ise kelimelerle tarif edilemeyecek kadar özel bir kavuşum.
Evdeki Melis ile oyuncu Melis arasında fark var mı?
Hiç fark yok desem? Evdeki zaten oyuncu, oyuncu da evdeki Melis!
Sinema tarihindeki bir filmde yer alma şansın olsaydı, bu hangisi olurdu?
Kesinlikle Tim Burton filmlerinden biri olurdu. Onun dünyasına bayılıyorum. Poor Things’te de, Kill Bill de de yer almak isterdim. Dizilerden de Game of Thrones ve son çıkan Agatha All Along seti de eğlenceli duruyor.
Lexus’un marka yüzüsün. Marka ile nasıl bir araya geldin?
Lexus ile iş birliği sayesinde bir araya geldik fakat aile olduk! Zira Lexus, benim için sadece bir otomobil değil; bir yol arkadaşı. Lexus ekibi de sadece iş arkadaşlarım değil, yol arkadaşlarım. Zaten öylesine şanslıyız ki bu ailenin başında, yüreği kocaman ve sevgi dolu sevgili Ali Haydar Bozkurt var. Marka, özellikle elektrikli ve hibrit araçlarıyla doğayı korumayı öncelikli hale getirirken tüm iyi kalplerin enerjisi de bu anlayışa yansıyor. Aynı zamanda inanılmaz bir sürüş keyfi sunuyor.
Oyunculuk kariyeri aynı zamanda birçok markayla çalışmak da demek. Sen bir araya geleceğin markalarda nelere önem veriyorsun? Lexus’un değerleriyle kendi yaşam tarzın arasında nasıl bir bağlantı kurdun?
Lexus öncelikle lüksü ve konforu, elektrikli ve hibrit modelleriyle doğayı koruma ve çevreyi kirletmeme anlayışıyla birleştiriyor. Ayrıca kişiliğinize en çok hitap edecek modelleriyle ‘her türlü’ yanınızda olduğunu vurguluyor. Örneğin şu anda Lexus NX kullanıyorum; koltukların rahatlığı, sürüşünde ve yol tutuşundaki güven, motorunun gücü, iç tasarımının zarafeti, kapıların tuşla açılması ve ekranın büyüklüğü gibi detaylarıyla lüksü yaşatıyor. Marka iş birliği benim için her zaman kalplerin bir araya gelmesidir. Lexus ailesinin en büyük prensibi de bu; samimi ve sevgi dolu insanlarla birliktelik. Sanırım Lexus’u sürerken bana en çok hissettirdiği şey de sevgi. Bu yüzden çok mutluyum!
Lexus modellerinin arasında favorin hangisi?
Geçen sene Lexus ES kullandım. Siyah, kocaman bir sedan! Öyle güçlü, öyle jilet gibi ki! Zaten sedan arabaları çok severim ama Lexus ES bu seviyeyi bambaşka bir yere taşımış! Gittiğim her yerde insanların tepkisini görmeliydiniz: “Kim geldi? Bu ne böyle? Uf, arabaya bak!” Ay, maşallah diyeyim buradan! Bu sene ise kapakta da gördüğümüz, kendine has muhteşem yeşil rengiyle Lexus NX’i kullanıyorum. Kapaktaki benim canım arabam! Başta, “Nasıl olacak acaba?” demiştim çünkü hiç yüksek araç kullanmamıştım ve sedanı çok sevdiğimi söylüyordum. Ekip, ‘Bir dene, seveceksin!’ dedi. Bir bindim, kendimi prenses gibi hissettim. İç tasarımı o kadar incelikle hazırlanmış, o kadar şık ve özenli ki! Devasa bir ekranım var, koltuğum ısıtmalı, kapılarım zarifçe tuşla açılıyor, dokunmatik ışıklarım var, koltuğun beni kavrayışı, direksiyonumu istediğim gibi ayarlayabilmem... Belki de şu an aklıma gelmeyen birçok ince detayla tasarlanmış müthiş bir lüks sunuyor.
Aynı zamanda bir oyuncu olarak moda dünyasıyla da iç içesin. Moda senin için ne ifade ediyor?
Kendini ifade etmek, bence moda tam da bu. Modayı seviyorum. Benim bir lafım var: “Ruhum nasıl isterse öyle.” Ve gerçekten de öyle giyinirim. Beni ifade etmesi ve ruhumu yansıtması benim için önemli. Bu yüzden bazen kendim tasarımlar yapar ve çizerim. Aynı zamanda şahane modacılarla çalışma imkanımın olması da şahane. Ruhum, bana ne anlatmak istediğini ve nasıl hissettiğini söyler. Moda bir sanat; sonsuz özgür olduğunuz, kendinizi keşfettiğiniz, bir duruş sergilediğiniz ve bir ifadede bulunduğunuz bir sanat.
Kırmızı halı senin için nasıl bir oyun alanı?
En sevdiğim! Bayılıyorum kırmızı halıya! Çok heyecanlı, sihirli, büyülü! İki senedir canım Lexus ekibiyle Venedik Film Festivali’ne katılıyoruz. Lexus, Venedik Film Festivali’nin ana sponsoru ve biz de marka yüzleri olarak davetliyiz. Kırmızı halıya her zaman özenle hazırlanırım, ruhum bana ne istediğini söyler. İkisinde de sevgili Tuvana Büyükçınar ile hazırlandım. İlkinde, dümdüz, tamamen sırt dekolteli, bembeyaz kuğu gibi bir elbiseyle çıktık. Kollarımı kaldırarak, halının tadını çıkararak, inanılmaz keyif aldığım bir deneyimdi. Saçımı yine kendim toplamış, makyajımı kendim yapmıştım. Ekip, halıdan sonra, “Melis, sen kırmızı halı için doğmuşsun. Halıya çıkınca bir şey oldu, bir anda başka bir şeye dönüştün!” diyordu. Bu sene de yine beyazı tercih ettik. Ancak dönem korsesi gibi kaplı kolları olan, daha kabarık etekli bir elbiseyle hazırlandık. Daha önce hiç olmadığım bir halim! O gün odama pembe güller koymuşlardı. Ne ilginçtir ki otelde odamla ilgilenen kadın, geçen seneki kişiydi. O beni hatırlamadı ama ben onu hatırladım. Ona pembe güllerden birini hediye ederken bana bir gül verdi. Durdu, elbisemi düzeltti, fotoğrafımı çekti ve “Çok güzel!” dedi. Ben o pembe gülü bırakmadım! Kırmızı halıya pembe gülümle çıktım, canım Lexus ekibimle! Yine çok eğlendiğimiz, sihirli anlar yaşadığımız bir deneyimdi. Benim için büyülü kırmızı halılardan bir diğeri de elbette Altın Kelebek’te ödül aldığım geceydi. Yine Tuvana Büyükçınar imzalı beyaz elbisem... Sonraki Altın Kelebek’te giydiğim siyah etek-ceket kombinini de çok seviyorum. Bu seneki Cannes Film Festivali’ne ise sevgili Mahboob Bolandy ile hazırlandık ve lotus ile leoparı birleştirdik: İlahi kadın enerjisi, vahşi ruh! Bir de Burcu Sedef imzalı kırmızı elbisemle, Amsterdam’da Gülcemal, Deva rolüyle En İyi Kadın Oyuncu adayı olduğum Septimius Ödülleri’ne katıldım.
Kişisel stilini nasıl tanımlarsın? Olmazsa olmaz parçaların neler?
Siyah ve beyaz, sanırım en çok tercih ettiğim renkler. Genelde siyah ve beyaz giyiniyorum. Bazen tamamen beyaz, bazen de tamamen siyah kombin yapmayı çok seviyorum. Her ikisi de o anki ruh halime göre beni yansıtıyor. Sadeliği severim, maskülenliği de, dişiliği de... Nasıl hissediyorsam, öyle giyinirim. Bazen düz bir elbise, bazen takısıyla, kolyesiyle, kabarık eteğiyle ya da tacıyla tamamlanmış bir kombin. Ama en sevdiğim renkler sanırım beyaz, siyah, leopar desen ve kırmızı. Siyah saça geçince renk skalam da arttı. Koyu saça renkler çok yakışıyormuş. Mesela canlı pembeler, yeşiller... Şimdi onları da keşfetmeye başladım.
Kariyerin boyunca stilin nasıl güncellendi? Çalıştığın profesyonellerden öğrendiğin tüyolar var mı?
Stilimde en büyük destekçim annem. Annemin inanılmaz bir zevki var. Birlikte çok çalışıyoruz; genelde o giydiriyor beni ve oldukça zevklidir! O yüzden şanslıyım! Kendim de yaratıcı olmayı tercih ederim. Oturur çizerim; dediğim gibi beni yansıtsın isterim ve yine söylediğim gibi çok şanlıyım ki profesyonel, şahane, yaratıcı, cesur ve tutkulu modacılarla çalışma şansına sahibim. Onların bir elbiseyi yaratmalarından, seçtikleri kumaşlardan, yaptıkları müdahalelerinden çok şey kapıyorum… Ben birlikte üretmeyi ve üretirken öğrenmeyi de seviyorum. Stilimin güncellenmesinde herhangi bir değişim olmadı diye düşünüyorum. Hala kendimi yansıtıyorum ama mesela bu muhteşem modacılarla çalışırken keşfettiğim şeylerden biri belimin vurgulanmasını çok seviyorum. Omuzların vatkaları hoşuma gidiyor, dik ve büyük. Elbiselerde ayak bileklerini görmek hoşuma gidiyor; modern geliyor… Maskülenliği kullanmayı seviyorum, oldukça seksi buluyorum. Ya da incecik ipek saten kumaşların vücudumu sarıp benimle dans etmesini...