Aşkın tanımı hangisinde saklıydı?
Tanımı zordu ama herkese göre aşkın tarifi değişiyordu.
Bir kadın, anne olmak için gün sayıyor.
Tek şey umurunda !!! Bebeğini göğsüne alacağı günün biran evvel gelmesi.
Umrunda olmayan diğer şeylerden biri de aldığı kilolar, ondandır bu her şeyi yiyen hali. Aldığı kilolardan bacak arasında ara yok artık. Yaz günleri ve İstanbul sıcağı ile birleşince bebesinden önce pişik oluyor kadın. Canı fena halde yanmakta, hatta yürüyememekte. Kadının canı yandıkca, aşığının da canı yanıyor.
Aşık olduğu adam, karnındaki aşklarının meyvesinin babası, aşığını özenle yatağa yatırıp pişiklere özenle krem sürüyor. Kadın biraz mahçup, biraz mağrur, ama yüreği de bi o kadar da gururla dolu. Tanrıya şükrediyor bir kez daha, eş olarak seçtiği adam için.
En yakın dostu diğer kadını arayıp anlatıyor. "İşte aşk bu, utandım bacak arama krem sürerken, hatta korktum yara olmuştu ya fena halde acaba ne hisseder diye. Hiç çekinmedi, acımı hissettiğini hissettim" diyor.
Diğer kadın çok mutlu oluyor en yakın dostu ve aşkı için.
Aşkın tanımını zorluyor kafasında en son aşkını düşünüyor, bulamıyor.
Aradan uzun zaman geçiyor.
Diğer kadın aşık oluyor. Aniden, gökden inen yıldırım gibi düşüyor aşk üzerine. Her yere şimşekler çakıyor.
Ve bir gece eski boncuklarını, artık hiç takmadığı kolyelerini düzeltiyor, başkalarına vermek için ayırıyor.
Aşığı arıyor, sakın o boncukları kimseye verme, sana onlardan kolye yapacağım diyor. Saklıyor kadın.
Gri bir İstanbul Pazar gününde, özenle yıllanmış kolye ve boncuklardan kadına kolye yapıyor. Kadın adamı seyrediyor. Yüreğini daha hiç tanımadığı bir duygu sarıyor.
"İşte aşk bu, değersiz, eski birkaç boncuktan yapılan en değerli kolyede saklı" diyor ertesi gün en yakın dostuna.
Peki, aşkın tanımı hangisinde saklıydı?
Tanımı zordu ama herkese göre aşkın tarifi değişiyordu.
Gelecek bizlere beşi bir yerde sunabilir,
Yeter ki beklerken zamanı kaçırmamalı, unutmayın zaman kimseyi beklemiyor.
Ve zaman altın kadar değerliyse; yaşamın sana taktığı yüzgörümlülüğünü hiç boynundan çıkarma.
Tanımı zordu ama herkese göre aşkın tarifi değişiyordu.
Bir kadın, anne olmak için gün sayıyor.
Tek şey umurunda !!! Bebeğini göğsüne alacağı günün biran evvel gelmesi.
Umrunda olmayan diğer şeylerden biri de aldığı kilolar, ondandır bu her şeyi yiyen hali. Aldığı kilolardan bacak arasında ara yok artık. Yaz günleri ve İstanbul sıcağı ile birleşince bebesinden önce pişik oluyor kadın. Canı fena halde yanmakta, hatta yürüyememekte. Kadının canı yandıkca, aşığının da canı yanıyor.
Aşık olduğu adam, karnındaki aşklarının meyvesinin babası, aşığını özenle yatağa yatırıp pişiklere özenle krem sürüyor. Kadın biraz mahçup, biraz mağrur, ama yüreği de bi o kadar da gururla dolu. Tanrıya şükrediyor bir kez daha, eş olarak seçtiği adam için.
En yakın dostu diğer kadını arayıp anlatıyor. "İşte aşk bu, utandım bacak arama krem sürerken, hatta korktum yara olmuştu ya fena halde acaba ne hisseder diye. Hiç çekinmedi, acımı hissettiğini hissettim" diyor.
Diğer kadın çok mutlu oluyor en yakın dostu ve aşkı için.
Aşkın tanımını zorluyor kafasında en son aşkını düşünüyor, bulamıyor.
Aradan uzun zaman geçiyor.
Diğer kadın aşık oluyor. Aniden, gökden inen yıldırım gibi düşüyor aşk üzerine. Her yere şimşekler çakıyor.
Ve bir gece eski boncuklarını, artık hiç takmadığı kolyelerini düzeltiyor, başkalarına vermek için ayırıyor.
Aşığı arıyor, sakın o boncukları kimseye verme, sana onlardan kolye yapacağım diyor. Saklıyor kadın.
Gri bir İstanbul Pazar gününde, özenle yıllanmış kolye ve boncuklardan kadına kolye yapıyor. Kadın adamı seyrediyor. Yüreğini daha hiç tanımadığı bir duygu sarıyor.
"İşte aşk bu, değersiz, eski birkaç boncuktan yapılan en değerli kolyede saklı" diyor ertesi gün en yakın dostuna.
Peki, aşkın tanımı hangisinde saklıydı?
Tanımı zordu ama herkese göre aşkın tarifi değişiyordu.
Gelecek bizlere beşi bir yerde sunabilir,
Yeter ki beklerken zamanı kaçırmamalı, unutmayın zaman kimseyi beklemiyor.
Ve zaman altın kadar değerliyse; yaşamın sana taktığı yüzgörümlülüğünü hiç boynundan çıkarma.