İrem Boysanoğlu ile Fashionable Life
Şehrin ortasında sadece bir kapıdan geçerek tüm kaosu geride bırakabildiğiniz, yemyeşil bir atmosferin sarmaladığı evinde İrem Boysanoğlu ile bir aradayız.
GÜNCELLEME TARİHİ: 12 Kasım 2024
Röportaj: Bade Çakar
Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu
Bebek’teki evinizde bir araya geldik. Burası ödüllü bir yapı. Dekorasyon sürecinizden biraz bahseder misiniz?
Bu eve yedi sene önce taşındık. Yaklaşık 35 yaşında, Neşet Arolat’a ait mimari ödül kazanmış bir yapı burası. Biz komple soyup, kendi zevkimize ve yaşam tarzımıza uygun hale getirdik. Eşimin de mimar olması ve tarzlarımızın farklı olması biraz karar süreçlerini etkilese de her ikimizin profesyonel işi ev yapmak olduğu için Boğaz’da yer alan bir binaya göre kısa sürede bitirdik diye düşünüyorum. Kısım kısım bölerek önce iç mekanı yaşanabilir bir hale getirip sonra dış mekan ve bahçe düzenlemelerini tamamladık. Arazideki kot farkından faydalanarak yeni bölümler yaratıp kısmen büyüttük.
Şehrin içerisinde, kaostan izole bir şekilde yaşamak büyük bir şans. Siz evinizde en çok nerelerde vakit geçirmekten hoşlanıyorsunuz?
Pandemiden sonra herkes gibi biz de evcimen olduk. Benim için açık havada yaşam çok keyifli; bahçede ve salondaki terasta vakit geçiriyorum genelde. Bitki ve çiçeklerle uğraşmak ve onları yetiştirmek, büyütmek benim için büyük bir zevk. Kalabalık arkadaşlarımızla oturmak, çocuklarımın arkadaşlarının gelmesi ve evin gün içinde sirkülasyonda olmasını seven biriyim aslında. Havalar soğuyunca mecburen evdeyiz tabii... Salonda şömine başı ailece ve gelen misafirlerimiz ile en çok kullandığımız yer. Akşamları ise kimse yoksa bahçeye bakan bir mutfağımızda ailece yemek yemeyi tercih ediyoruz.
2017 yılında hayat verdiğiniz All About Design’ın kurma fikri nasıl doğdu?
Benim için görsellik hep çok önemliydi. Eğitimim Uluslararası İlişkiler ve Pazarlama üzerine idi ama moda ve dekorasyonda hep aklım kaldı açıkçası. Ev yapmak, bir mekana hayat vermek beni oldukça heyecanlandırıyor. Başlangıç ve bitiş arasındaki süreç ve planlamaları, değişik mimari tarzlarda, fonksiyonel mekanları hep beğendirdim. Seyahatlerimi bile buna göre şekillendirdim. Bir yer açma konusunda her zaman çevrem tarafından teşvik edildim. Çok araştıran üretim ve atölyeleri bilen, mimariyi de yakından takip eden, çevrem tarafından zevkli görülen biri oldum. Önce küçük bir showroom açıp ürün sattım. Hayalim hep ev yap- maktı ki bu gerçekleşti. Şu an mimari ofis olarak hizmet vermekteyiz ve bu da mağazanın hayli önüne geçti.
Dekorasyon ve inşaat oldukça farklı bir deneyim olsa gerek...
Şantiye deneyimine önem veren ve sahada olmayı seven biriyim. Projelerimizi çizen ekibimiz ve şantiye mimarlarımız var. Şu anda anahtar teslim uygulama projeleri yapıyoruz. Başlarken motivasyon her zaman sonuç ve ortaya çıkan mekanlar oluyor.
Sanat projeleriniz de önemli bir yere sahip değil mi? Hatta sanat danışmanlığı da yapıyorsunuz...
Sanatçı iş birlikleri benim uğurum sevgili Kezban Arca Batıbeki ile evrilerek ve gelişerek her sezon devam ediyor. Bu sene Kezban’ın yeni fotoğraflarından dörtgen formda bir sehpa daha çıkardık. Yakın zamanda İstanbul Modern ile bir ortaklığa imza atacağız. Ayrıca mekanlara kattığı ruh ve değer açısından sanat danışmanlığını mutlaka her projemizde yapıyoruz.
Evinizdeki manevi olarak en çok değer verdiğiniz sanat eserleri hangileri?
Burhan Doğançay’ın Aubusson halısını, piyanomun üstündeki Mike Berg imzalı eseri ve Osman Dinç heykellerini seviyorum. Aslında hepsi benim için değerli ama farklı materyaller ilgimi daha çok çekiyor.
Modayla olan ilişkinizi nasıl? Kişisel stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Kişisel tarzım aslında o sabahki ruh halim diyebilirim. Genelde gündüzleri boho-chic çiçekli elbiseler,denim pantolon ve ceket, western botlar ya da daha maskülen denim ve blazer ceket, altına loafer. Akşamları daha feminen bir tarz tercih ediyorum. Modayı takip ediyorum ama her trend olan parçayı almıyorum tabii. Daha zamansız, uzun vadede sıkılmayacağım ve her yerde göremeyeceğim parçalar almaya çalışıyorum. Gardırop dediğiniz şey aslında bir birikim; belli bir yaşa gelince sahip olmanız gerekenleri almış ve farklılık peşinde oluyorsunuz. Ki ben şu an biraz o durumdayım. Kumaş ve dikişe her zaman önem veriyorum, bir de hepimizin farklı bir vücut yapısı var. Beni en iyi gösteren, en beğendiğim kıyafet oluyor. Renk seviyorum ve enerjimi yükseltecek tonları tercih ediyorum. Sadece kişilerin değil, kıyafetlerin de enerjisi olduğuna inanıyorum; bu sebeple neşeli modelleri tercih ediyorum.
Gardırobunuzu açsak en çok hangi parçalar karşımıza çıkar?
En sevdiğim şey denim diyebilirim. Denim gömlek, ceket, pantolon hatta loafer hiç sıkılmadan her dönem giyebilirim. Gardırobumda en çok minik çiçekli etek ve elbise, biker ve blazer ceket, denim gömlek var. Bandana desenli şal, fötr ve kasket şapka, takı ve aksesuarlar olmaz ise olmazım.
Beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
Bu zor bir soru... Hiçbir markaya sürekli bağlanmamakla beraber cevabım gündüz ve gece olmak üzere farklılık gösteriyor. Ralph Lauren ve Isabel Marant ve Celine favorilerim. Akşam için çok fazla var ama Saint Laurent, Miu Miu ve kullandıkları desenlerden dolayı çok neşeli bulduğum Magda Butrym, Alessandra Rich, Paco Rabanne aklıma ilk gelenler.
Mimari akımlar zaman zaman modanın da ilham kaynakları oluyor. Siz projelerinizde modadan ilham alıyor musunuz?
İç mimari projelerde genelde evin mimarisi ve bulunduğu yer ilham kaynağı oluyor. En son Urla’da bir proje bitirdik. Burada bölgenin taşını, tavandaki ahşap latalarını kullanmaya özen gösterdik. Moda gibi bir önceliğimiz olmuyor. Her mekanda farklı tarzları bir arada kullanıp eklektik bir stil yaratmayı seviyorum. Zamansız tasarım ürünler kullanırken içine neşe katması için minik moda parçalar eklenmiyor değil; ama bunlar hiçbir zaman yapbozun büyük parçasını oluşturmuyor.