MODA HABER
İstasyon insanları
Ne arkaya bakmalı ne de öne. Anı yaşamalı...
GÜNCELLEME TARİHİ: 31 Mayıs 2010
Eskiden, çok eskiden; ben daha çok küçükken… İstanbul'da yaşayanlar bilirler Florya ve Küçükçekmece'nin ortasında bulunan semt; Menekşe… Büyükçekmece'nin şehir dışı sayıldığı, Menekşe Plajı'nın artık olmadığı zamanlar… Tam da plaj yolu üzerinde bulunan bir istasyon; Menekşe Tren İstasyonu… Yanımda babaannemle tren yolculuğu yaptığım zamanlarda, Menekşe durağına vardığımız an denizin üzerinde parlayan güneş gözlerimizi alır, denizin mavisi kamaştırırdı… Dingin istasyonda ise kapılar açıldığında dışardan gelen kuş sesleri içime huzur verir, o yaşımda elime kağıt kalem alıp istasyonla ilgili bir şeyler yazardım… Eminim bazılarınız için de Menekşe İstasyon Durağı aynı güdüyü yaratmıştır… Ve bir gün menekşe gözlü, kar beyaz saçlı, döpiyesli ton ton babaannemden durakta inmemizi istemiş, durağı içinden izlemek, sesleri uzun uzun dinlemek, deniz kokusunu oturduğum banktan derin derin içime çekmek istemiştim; küçük bir çocuğun büyük heyecanıyla… Doğa tutkunu babaannem de her zaman olduğu gibi beni kırmamış, yine isteğimi yerine getirmişti… İstasyon büfesinden meyva sularımızı alıp yaklaşık bir saat kadar bir bankta oturmuştuk.
Treni uzaktan gözlerime ilişen ilk görüntüsüyle, insanları bilet kesen görevliden birer adet bilet alıp gitmek istedikleri yöne yolculuk yapmak üzere trene binmesiyle, deniz kenarında oynayan mahalle çocuklarının yakalamaya çalıştıkları balıkları öldürmeden denize tekrar atmalarıyla ve birini de tekerlekli sandalyesinde otururken suyun üzerinde taş sektirmece oynamasıyla hafızamın en derinlerine yerleştirmiştim. Şimdi, sanki Ege'de bir sahil kasabından bahsediyor gibi mi geldim size de?
Yıllardır düşünürüm o bir saatte kendimce yaşama yüklediğim mananın ne kadar da doğru olduğunu… Tek yön için bilet alan istasyon insanları, birbirlerini hiçbir zaman tanımadılar belki de. Bizleri aynı amaç için yolculuğa çıkaran sadece iki yön vardı… Geriye dönüşün, olmadığı iki tek yön… Oysa ki trende hep geride bıraktığımız yönü görecek şekilde oturmayı tercih eden ben, hala toplu taşıma araçlarına bindiğimde aynı şeyi yapıyor buluyorum kendimi…
Aslında küçücük bir çocukken anın değerini kavramış, ne arkama ne de önüme bakmamam gerektiğini anlamış ve yoluma anı hissederek devam etmem gerektiğini idrak edebilmiştim…
Ve Teoman bir şarkı yazdı yıllar sonra, en sevdiğim şarkısını… Menekşe İstasyonu'nda babaannemle birlikte geçirdiğim bir saati satırlarına dökmüştü sanki…
İstasyon insanları
Ruhidir benim adım, hiç çıkamam evimden
Dostlar uydururum hayali, mutluyumdur bu yüzden
Bir çiçek dürbününden insanlara bakarken
Bir gün bir istasyon gördüm trenleri geciken
Yolcular ellerinde tek gidişlik bir bilet
Henüz bilmeseler de hayat bundan ibaret
İstasyon insanları, buradalar tesadüfen
Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden
Eskiden çok eskiden ben daha çok küçükken
Henüz cennet plajı otopark olmamışken
Mercanların arasında küçük balıklar vardı
En güzelleri el boyunda kavuniçi olanlardı
Bir gün bir rüya gördüm o kavuniçi balık benmişim
Büyümem beklenmeden afiyetle yenmişim
İstasyon insanları buradalar tesadüfen
Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden
Ruhidir benim adım, bir sırrım var saklarım
Ama görünce anlarsınız
Yalnız dikkat, acımayın
Acınmak canımı en çok acıtandır
Treni uzaktan gözlerime ilişen ilk görüntüsüyle, insanları bilet kesen görevliden birer adet bilet alıp gitmek istedikleri yöne yolculuk yapmak üzere trene binmesiyle, deniz kenarında oynayan mahalle çocuklarının yakalamaya çalıştıkları balıkları öldürmeden denize tekrar atmalarıyla ve birini de tekerlekli sandalyesinde otururken suyun üzerinde taş sektirmece oynamasıyla hafızamın en derinlerine yerleştirmiştim. Şimdi, sanki Ege'de bir sahil kasabından bahsediyor gibi mi geldim size de?
Yıllardır düşünürüm o bir saatte kendimce yaşama yüklediğim mananın ne kadar da doğru olduğunu… Tek yön için bilet alan istasyon insanları, birbirlerini hiçbir zaman tanımadılar belki de. Bizleri aynı amaç için yolculuğa çıkaran sadece iki yön vardı… Geriye dönüşün, olmadığı iki tek yön… Oysa ki trende hep geride bıraktığımız yönü görecek şekilde oturmayı tercih eden ben, hala toplu taşıma araçlarına bindiğimde aynı şeyi yapıyor buluyorum kendimi…
Aslında küçücük bir çocukken anın değerini kavramış, ne arkama ne de önüme bakmamam gerektiğini anlamış ve yoluma anı hissederek devam etmem gerektiğini idrak edebilmiştim…
Ve Teoman bir şarkı yazdı yıllar sonra, en sevdiğim şarkısını… Menekşe İstasyonu'nda babaannemle birlikte geçirdiğim bir saati satırlarına dökmüştü sanki…
İstasyon insanları
Ruhidir benim adım, hiç çıkamam evimden
Dostlar uydururum hayali, mutluyumdur bu yüzden
Bir çiçek dürbününden insanlara bakarken
Bir gün bir istasyon gördüm trenleri geciken
Yolcular ellerinde tek gidişlik bir bilet
Henüz bilmeseler de hayat bundan ibaret
İstasyon insanları, buradalar tesadüfen
Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden
Eskiden çok eskiden ben daha çok küçükken
Henüz cennet plajı otopark olmamışken
Mercanların arasında küçük balıklar vardı
En güzelleri el boyunda kavuniçi olanlardı
Bir gün bir rüya gördüm o kavuniçi balık benmişim
Büyümem beklenmeden afiyetle yenmişim
İstasyon insanları buradalar tesadüfen
Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden
Ruhidir benim adım, bir sırrım var saklarım
Ama görünce anlarsınız
Yalnız dikkat, acımayın
Acınmak canımı en çok acıtandır