LIFESTYLE
M'nin diyet maceraları
Gün 9: Su hayattır. Peki ya çikolata?
GÜNCELLEME TARİHİ: 13 Ekim 2010
Çok su içiyorum diye kızan bir annem var!
Ne zaman elimde bardak görse "Yine mi su içiyorsun, kör olacaksın!" diye söyleniyor. Hatta, "Acaba gizli şeker mi var sende?" diyerek bir sürü şeker tahlilleri yaptırttı bana zorla.
Sonuçta şeker falan çıkmadı. Sadece çok su içmeye alışmışım.
Çok su içmemin sebebi ise; yıllar önce bir dergide adını hatırlayamadığım bir mankenin geceleri bile kalkıp su içtiğini, bu yüzden de zayıf kaldığını okumam olabilir. Artık bilinçaltıma nasıl işlediyse her gece deliler gibi su içiyordum. Geceleri su içme senfonim yaşım ilerledikçe sona erdi. Ancak hala günde üç bucuk litreye yakın su içiyorum. Henüz anlattıkları gibi cildi şöyle şahane yapıyor, böyle muhteşem zayıflatıyor etkilerini göremesem de su içmenin bağırsakları çalıştırmaya etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim.
Tabii ki, bağırsaklarınızın düzenli çalışması kilonuzu kontrol etmek açısından oldukça önemli. Bu yüzden nerede olursanız olun su şişenizi elinizin altında bulundurun. Su içmeyi sevmiyorsanız kendinize alternatif yöntemler üretebilirsiniz. Mesela iş arkadaşlarımdan biri bardağını renkli pipetlerle süslüyor, bense ofiste kullanmak için dev bir bardak ve pembe bir sürahi aldım. Suyun tadını sevmiyorsanız içine birkaç damla limon sıkabilirsiniz.
Bu kadın dergisi tadındaki tavsiyelerden sonra son iki günün nasıl geçtiğine gelelim :). Bizim ofisteki fit çocuklar sabah kahvaltılarını poğaça ve börekle yapmaktan bıktıkları ve yavaştan göbeklenmeye başladıkları için, sabahları tahıllı kahvaltılık gevreklerden yiyorlar. Hatta bunun için Facebook' ta "Kaseni de al gel" diye bir grup açmışlar. İki gündür kahvaltımı çikolatalı, meyveli Nesfit ve süt eşliğinde yapıyorum. Her gün aynı şeyi yediğim zaman o şeyden nefret edebilme özelliğine sahip olduğum için kahvaltılık gevreklerin farklı çeşitlerini deniyorum :).
Öğle yemeğindeyse ızgara tavuk yedim. Tabii ki yanında bir sürü patates kızartması yerine Akdeniz yeşilliği istedim. Önüme Akdeniz yeşilliği adı altında bütün masaya yetecek kadar roka geldi ama olsun :).
Gelelim dün işlediğim büyük günaha sevgili okur;
Dün akşamüzeri güzel güzel çalışırken bir anda gözlerim karardı, bir baktım gözümün önünden çikolata şelaleleri akıyor. İşe konsantre olmaya çalışıyorum olmuyor. Ellerim titremeye başladıktan sonrası, koca bir boşluk…
Gözümü açtığımda iş yerinin pastanesindeydim. Bir profiterolü kapıp "Aman akşam bir şey yemem ki nolucak" düşünceleri eşliğinde yerken hazzın doruk noktasındaydım. Çikolata vücuduma girip endorfin her yerimi sardıktan sonra, elimdeki kaşığa ve önümdeki boş kaseye baktım.
Ne yaptım ben!!!
Gerçekten de akşam bir şey yemedim ama bunun sağlıklı bir macera olmasına kararlıyım. Böyle kriz anlarında yemek için ofisteki çekmecemde kalorisi düşük tatlı bir şeyler bulundurmaya karar verdim.
Zararlı şeyler hep bu kadar lezzetli olmak zorunda mı acaba?
Gününüz güzel geçsin
M*
Ne zaman elimde bardak görse "Yine mi su içiyorsun, kör olacaksın!" diye söyleniyor. Hatta, "Acaba gizli şeker mi var sende?" diyerek bir sürü şeker tahlilleri yaptırttı bana zorla.
Sonuçta şeker falan çıkmadı. Sadece çok su içmeye alışmışım.
Çok su içmemin sebebi ise; yıllar önce bir dergide adını hatırlayamadığım bir mankenin geceleri bile kalkıp su içtiğini, bu yüzden de zayıf kaldığını okumam olabilir. Artık bilinçaltıma nasıl işlediyse her gece deliler gibi su içiyordum. Geceleri su içme senfonim yaşım ilerledikçe sona erdi. Ancak hala günde üç bucuk litreye yakın su içiyorum. Henüz anlattıkları gibi cildi şöyle şahane yapıyor, böyle muhteşem zayıflatıyor etkilerini göremesem de su içmenin bağırsakları çalıştırmaya etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim.
Tabii ki, bağırsaklarınızın düzenli çalışması kilonuzu kontrol etmek açısından oldukça önemli. Bu yüzden nerede olursanız olun su şişenizi elinizin altında bulundurun. Su içmeyi sevmiyorsanız kendinize alternatif yöntemler üretebilirsiniz. Mesela iş arkadaşlarımdan biri bardağını renkli pipetlerle süslüyor, bense ofiste kullanmak için dev bir bardak ve pembe bir sürahi aldım. Suyun tadını sevmiyorsanız içine birkaç damla limon sıkabilirsiniz.
Bu kadın dergisi tadındaki tavsiyelerden sonra son iki günün nasıl geçtiğine gelelim :). Bizim ofisteki fit çocuklar sabah kahvaltılarını poğaça ve börekle yapmaktan bıktıkları ve yavaştan göbeklenmeye başladıkları için, sabahları tahıllı kahvaltılık gevreklerden yiyorlar. Hatta bunun için Facebook' ta "Kaseni de al gel" diye bir grup açmışlar. İki gündür kahvaltımı çikolatalı, meyveli Nesfit ve süt eşliğinde yapıyorum. Her gün aynı şeyi yediğim zaman o şeyden nefret edebilme özelliğine sahip olduğum için kahvaltılık gevreklerin farklı çeşitlerini deniyorum :).
Öğle yemeğindeyse ızgara tavuk yedim. Tabii ki yanında bir sürü patates kızartması yerine Akdeniz yeşilliği istedim. Önüme Akdeniz yeşilliği adı altında bütün masaya yetecek kadar roka geldi ama olsun :).
Gelelim dün işlediğim büyük günaha sevgili okur;
Dün akşamüzeri güzel güzel çalışırken bir anda gözlerim karardı, bir baktım gözümün önünden çikolata şelaleleri akıyor. İşe konsantre olmaya çalışıyorum olmuyor. Ellerim titremeye başladıktan sonrası, koca bir boşluk…
Gözümü açtığımda iş yerinin pastanesindeydim. Bir profiterolü kapıp "Aman akşam bir şey yemem ki nolucak" düşünceleri eşliğinde yerken hazzın doruk noktasındaydım. Çikolata vücuduma girip endorfin her yerimi sardıktan sonra, elimdeki kaşığa ve önümdeki boş kaseye baktım.
Ne yaptım ben!!!
Gerçekten de akşam bir şey yemedim ama bunun sağlıklı bir macera olmasına kararlıyım. Böyle kriz anlarında yemek için ofisteki çekmecemde kalorisi düşük tatlı bir şeyler bulundurmaya karar verdim.
Zararlı şeyler hep bu kadar lezzetli olmak zorunda mı acaba?
Gününüz güzel geçsin
M*