Martin Margiela'nın büyüsü
Hermes'in sanat direktörü Pierre-Alexis Dumas, Martin Margiela'nın dekonstrüktif mirasını yorumluyor.
GÜNCELLEME TARİHİ: 24 Mart 2018
Bu ay, sadece kıyafetlerin değil, tüm moda sisteminin yapısını sorgulayan ve herkesin bildiği üzere fotoğraf ya da röportaj tekliflerinin her birini geri çeviren Belçikalı ikonoklastik tasarımcı Martin Margiela'ya adanmış iki sergi Paris'te kapılarını açıyor.
Palais Galliera'da 3 Mart'ta başlayan 'Margiela/ Galliera, 1989-2009', logosuz tasarımları, görünür dikişleri ve ham iplikleri ile nam salan tasarımcının kariyerinin izini sürüyor. 22 Mart'ta Musée des Arts Décoratifs'te açılacak 'Margiela, Les Années Hermès' ise Fransız lüks markası Hermès'in kreatif direktörlüğünü yaptığı 1997-2003 yılları arasını konu alıyor.
Martin Margiela'nın Hermès yıllarını düşündüğümde, markanın özünü, tarihini ve dolayısıyla temsil ettiği her şeyi kendi çizgisiyle kusursuzca harmanladığı eşsiz bir stil oluşturduğunu hatırlıyorum. Babam Jean-Louis Dumas onu işe aldığında, çevresinde bu kararına şüpheyle yaklaşanlar olmuştu çünkü Martin her şeyden önce kavramsal vizyonu ile biliniyordu. Ancak babam içgüdülerine güvendi, ödülü ise Hermès'in özünü yansıtan; işçiliği, rahatlığı ve mütevazı zarafeti öne çıkaran tasarımlar oldu. Hepimiz aynı hisleri paylaşıyorduk: Bir devrime değil, gerçek Hermès'in ortaya çıkışına şahit oluyorduk. Bunun ötesinde, Martin'in aksesuarlar için ortaya attığı yeni fikirler, mesela Cape Cod saat için çift tur kayışlar ya da geometrik kesimli eşarplar, anında Hermès ikonları haline geldi.
Martin ile tanıştığımda, babama markanın sanatsal yönü konusunda destek olmak için İngiltere'den yeni dönmüştüm. Doğruyu söylemek gerekirse, ondan biraz gözüm korkmuştu. Beni şaşırtan şey ise son derece açık, dolaysız ve konsantre oluşuydu. Bir erkek olarak da çok etkileyiciydi; uzun boylu, yakışıklı ve her zaman inanılmaz şıktı. Hermès için çok net bir vizyonu vardı ve her zaman soruları zekası ve bilgi birikimiyle, klişelerden ve kalıplaşmış fikirlerden uzak bir şekilde cevaplamak için zaman ayırırdı. Onu çalışırken rahatsız edecekseniz, iki kez düşünmeliydiniz! Bir gün Martin, tüm ceket ve paltolara delikli düğmeler ekleme fikrini ortaya attı; böylece düğmelere 'H' harfi dikilebilecekti. Hermès'teki kimse o zamana dek markanın imzasını bir kıyafete işlemenin böylesine mütevazı ve akıllıca bir yolunu düşünmemişti. İşte, o zaman çalışmalarının uzun süreli bir etkisi olacağından emin oldum.
Martin, markamızın kadın giyim koleksiyonuna böylesine güçlü bir kimlik kazandıran ilk kişiydi. Her koleksiyonun bir öncekine kendiliğinden uyum sağladığı bir gardırop yaratmak istiyordu. Onun için en önemli şey isminin anılması değil, her kıyafetin birbiriyle ilişkisi ve barındırdığı ruhtu. Her parçaya kolektif bir yaratıcılığın ürünü ve özgün bir Hermès değeri olarak bakıyordu. Dolayısıyla her zaman kıyafetler onun önceliğiydi. Bu arada, sadece faks aracılığıyla iletişim kurardı. Fakslarında her zaman "ben" yerine "biz" derdi ve bu o zamanlar çok radikal bir şeydi.
15 yıl sonra bugün beni şaşırtan şey, Martin'in tasarımlarının bir nebze bile eskimemiş olması. Bazılarına çok olağan görünen fikirler zamanla sadeliğin ve özgünlüğün en zengin yansıması haline geldi. Musée des Arts Décoratifs'te yer alan sergide de gösterildiği gibi, o tasarımlar bugün her zaman olduğundan daha çok talep görüyor.
Son olarak; sonradan fark ettiğim üzere, onun ruhu beni zamanında çok etkiledi ve zevkimin, algımın şekillenmesinde büyük rol oynadı. Martin Margiela o kadar Hermès ki!