Mıç Mıç olmak
ÜNLÜ STİLİ

Mıç Mıç olmak

"Bana kendi alanımı ver, Kazım!” demek her Türk kadının harcı değildir. Bunu söyleyen bir kadın, hiç yokken vurulma tehlikesini göze almak zorunda kalabilir.

GÜNCELLEME TARİHİ: 15 Temmuz 2010

İşi gücü bıraktık, Eren Talu ile Defne Samyeli arasında olanlara takık vaziyette yaz mevsimini geçiriyoruz. Olması gereken de bu elbet. Yaz geldi diye kendimizi dinlendirecek, yüzecek, eğlenecek, kumsalda sevişecek halimiz yok tabi, işşiz güçsüz Türk insanı olur mu hiç? Ne ayıp...

Ne Eren Talu'yu tanırım ne Defne Samyeli'ni. "E tanımıyorsan kardeşim hem de ilgilenmediğini iddia ediyor gibi yapıyorsan ne diye buralara yazıp gözümüzü ütülüyorsun?" diyebilirsiniz. Ne yapabilirim? etrafta konuşacak konu kalmamış gibi her gittiğim yer ve her konuştuğum insan bu konuyu mıncıklarsa benim de sinirim oynar. Bilenler bilir, sinirim oynayınca kalemim de oynamaya başlar...

Takıldığım olay, yok o bunu yapmış yok bu bir şişe votka içmiş, sevişmiş değil. Açıl parantez açıl, Votka içince sevişilir, bu yazılı olmayan bir kural gibidir, kapan parantez kapan. Benim sinir olduğum olay ipliğin pazara çıkması. Iplik fiyatları bugünlerde yerlerde sürünüyor, böyle kelek ortamlarda neden iplik satışa çıkartılıyor? Ekonomiden sorumlu devlet bakanı bana bunu açıklasın...

Gözünü sevdiğim memleketimde olaylar aynı bu yazdığım şekilde über gerçek-üstü gelişir. Bir çift problem yaşar ve ayrılmaya karar verir, araya üçüncü şahıstan yakınlaşmalar girer, girdikten sonra rezillik çıkar, rezillik çıkınca biz de millet olarak buna bayılırız. Sonrasında iyi bir gazetecilik olayı ile bu kamuoyunun önüne serilir, adından da anlaşılacağı üzere kamuoyu da görevini yaparak, güzide çiftimizi bir güzel oyuverir. Olay bir anda Türk toplumunun aile yapısının zarar görmesi konusuna zıplar ve bir kartopu gibi büyüyerek, nedense İngiltere-Türkiye arasında politik bir krize yol açar ve durduk yere olaylar devasa boyutlara ulaşır...

Kadın-erkek ilişkileri daima karışıktır, memleketlerden bağımsız olarak. "Başkalarının hayatını bu kadar merak etmemizin esas sebebi bizim yaşadığımız ilişkilerde olanlarla, mevzubahis magazinsel olanlar arasında bir bağ kurmaya çalışmaktan başka bir şey değildir" demişim kendi kendime zamanın birinde. İyi ki demişim, yoksa yazacak birşeyler bulmak epey zorlaşırdı...

İlişkilerdeki en sakat öğelerden birisi de "Merak-kıskançlık Şer Ekseni"dir. Hangimiz eşimizin/sevgilimizin neler yaptığını merak etmeyiz ki? Kimimiz "koyver gitsin" diyecek kadar kendini kontrol altında tutabilir, kimisi de "ver bakiyim şu cep telefonunu" öldürücü cümlesiyle kıskançlık krizlerine yol açar...

Erkek gözüyle olaya baktığımda, bir kadının cep telefonum, laptopum, pek sevgili günlüğüm (tutan kalmış mıdır acaba?) ve sağa sola saçtığım beşbenzemez notlarıma bakmasına son derece sinir oluyorum. "Demek ki gizlediğin birşeyler var!" diyebilirsiniz, siz de amma çok şey diyorsunuz? Napalım, söyleyin tabi ağzınız torba değil, en azından çevreye zararlı plastikten yapılmamış. Sinir olmamın sebebi, genelde sinirli bir tip olmamın haricinde insanların ilişkide de olsa kendilerine ait özel bir hayatının kalması gerektiğini düşünüyor olmam... Düşünün bir an. Herşeyini bildiğiniz bir sevgiliniz var. Size sürpriz yapmak istiyor mesela, pat! Cep telefonundaki mesajları okuduğunuz için bu ay sizi Konya-Karaman'a tatile götürmeyi planladığını öğreniyorsunuz! Adam size daha "Niye cep telefonuma bakıyorsun?" diyemeden, siz ona "Niye beni Karaman'a götürmeyi düşündün, manyak mısın?" diyebiliyorsunuz. Karaman'ın koyununun oyunu sonradan çıkacağı için lüzumsuz yere kavga ediyor bu güzide tatil programı için ve esasında ilişkinizde temel problem olan "karşındakine güvenmeme" konusunu pas geçerek ilişkinize devam ediyor ve günün birinde "Senden ayrılmak istiyorum, Ayten!" cümlesini duyunca şaşkınlıktan oracıkta bayılıveriyorsunuz! Gayet lüzumsuz "Hastanede ayılma masraflarının aile bütçesine olan zararları" konusunu pas geçiyorum. "Ayten" olarak durduk yere sevgilinizden ayrılmanız konusu benim için daha önemli...

Düşünsenize, bütün ilişkiniz boyunca "Acaba bu sefer cep telefonunda ne bulacağım?" stresini yaşamış olmanız bir kenara, belki de bir daha bulamayacağınız kadar güzel bir ilişkiyi de farkında olmadan çöpe atıyorsunuz. Baştan söylemeliyim bu arada, ben Hollywood filmlerine inanmam, yani "Karşına daha iyisi çıkar şekerim" cümlesi, genel geçer bir avutma cümlesinden öteye gitmez çoğu zaman...

Bir de olayın "İlişkiden sıkılma" boyutu var ki, genelde bu durum gözümüzden kaçar. "Mıç mıç olmak" diye bir deyim tahmin ediyorum sadece Türkçemize has bir deyimdir. Çünkü genel olarak bir Hollandalı, sevgilisi ile devamlı vakit geçirmek, kendi sosyal hayatını geri dönüşüm kutusuna attığı gibi, karşısındakinin de aynı şeyi yapmasını beklemeyi pek de aklından geçirmez, geçirse de bunu söylemeyi düşünmez...

Fakat şunu da kabul etmek lazım, "Bana kendi alanımı ver, Kazım!" demek her Türk kadının harcı değildir. Bunu söyleyen bir kadın, hiç yokken vurulma tehlikesini göze almak zorunda kalabilir. Durum "Kazım" için de son derece kelek tabi! Durduk yere 28 yıl hapse mahkum olmanın derdi bir yana, "Ayten"in cenaze masrafları, zaten yamalı bohçaya dönen aile bütçesini daha bir derinden sarsacaktır. Kazım'ın "Rahşan affıyla" 3 yıl sonra sahalara döneceğini düşünürsek, biz konumuza geri dönelim en iyisi. Yerimiz daralıyor, sevgili yayın yönetmenimiz işaret ediyor "Topla şu yazıyı" diye...

Demek istediğim; biraz daha sevgilimizi/eşimizi rahat bırakır, biraz da ellerimizi başkalarının eşyalarından uzak tutarsak güzel bir ilişkiyi devam ettirme olasılığımız artabilir. Ha, "Bu oran ne kadar yükselir Sayın Mehmet Can*, yazı yazıp oralardan sallayan insan?" derseniz bilemiyorum, onu gidip sevgilinizin sürekli vakit geçirdiği online bahis sitelerindeki istatistikçilere sormak lazım...

komsunuzmehmet.blogspot.com