Modanın evrimi: 1950'ler
MODA

Modanın evrimi: 1950'ler

Dior nefesi buram buram sokaklarda… New look yani ‘yeni görünüm’ kadınlara çok iyi gelmiş; Paris, Tuileries’de yürüyen abajur etekli kadınlar zarafetleriyle ve güzellikleriyle adeta doğaya nispet yapıyorlar.

GÜNCELLEME TARİHİ: 14 Aralık 2017

Miss Dior parfümü ise henüz çıkmış ve savaş sonrası rehavetine yasemin kokusunu yayıyor. Melis Ağazat


Richard Avedon'un Haziran 1951 kapağı

Savaş sonrasında moda, üniformalı tek örnek kadınları reddetmek üzere birçok görünüm üretti. Bunlardan en belirgini ise elbette Dior'un efsanevi new look'uydu. Omuzlar daralmış, beller abartılı derecede incelmiş, iç korsajlarla belirginleşen peplum kabartılar ortaya çıkmış, etek boyu diz altına kadar kısalıp çan formunda kabarık bir abajura dönüşmüştü. Bu her kadına balerin edası veren görünüm, moda tarihe adını new look olarak kazımıştı...


Evelyn Tripp, Bazaar Mayıs 1953 sayısında Lillian Bassman tarafından fotoğraflanmıştı - Harper's Bazaar Genel Yayın Yönetmeni Carmel Snow (solda) ve Gabrielle Chanel (sağda) sohbet ediyor, 1953

Hepimiz veya pek çoğumuz bu görünüme iki nesil öncesinden; büyüklerimizin albümlerinden aşinayızdır. Peki albümler ne kokardı o yıllarda? Kuşkusuz 50'lerde art arda gelen romantik kıvrımlı şişelerin en ünlüsü L'Air du Temps'dı. Hatta dönemin ünlü sanatçısı Salvador Dali bile parfüm şişesi tasarlamakla meşguldü. Dali'nin şişesini tasarladığı Le Roi Soleil de savaş sonrasını kutlayan parfümlerdendi. Rochas'nın Femme'ı ve Diorissimo da bu yılların en belirgin kokularındı. "Kokular yüreğinizin tellerini sesler ve görüntülerden daha çok titretirler." diyen İngiliz şair Rudyard Kipling, bir Dior elbisenin akıllarda kalan resmindense, onu giyenin kokusu olduğunun altını çizmişti.


Richard Avedon'un Audrey Hepburn kapağı, Nisan 1956

Zamanın Nefesi
Dior'un efsane new look'u Roma Tatili filminde Audrey Hepburn'ün üzerinde de görülünce artık iyice tescillenmiş, namı İstanbul'da Zeynep Halam'a kadar gelmiş… Maçka'daki bebe mavisi saten ve kadifeyle döşenmiş yatak odasından, Prince de Galle tayyörünün yakasına elmas iğnesini takıp Pera'ya doğru yola çıkması gerekiyordu. Çünkü Cercle d'Orient'da düzenlenecek baloda giyilecek gece elbisesinin provası vardı. Önce Hilton'da arkadaşlarıyla çay içecek, ardından Pera'ya varacaktı. Kokusu Audrey Hepburn ve Rita Hayworth'inkilerle hep aynıydı: O keskin yasemin ve misk notalarıyla 50'li yılların imza kokusu Diorssimo. Zaten hisler de, kalıplar da aynı kokuyordu o yıllarda... Şu an sahip olduğum -olmaya çalıştığım- stil karmamım en büyük payını oluşturan Zeynep Halam da onlardan biriydi. Giydiği her kıyafete uygun eldivenlerini, o incecik parmaklarında bir piyanist edasıyla taşırdı. Krokodil çantalarının kısa saplarını dirseğine şiir gibi takardı. Maçka'daki evde güneş batarken vuran turuncumsu tentürdiyot ışıklar halamın gardırobuna yansırken işte o tüvit Dior döpiyes de üzülüyordu çünkü artık yoktu. Ama Dior etek ve ceket vardı. Ve her gün Maçka'da nefes alıp veriyordu. Her dikişinde, cebinde, pilelerinde biriktirdiği anılarla, Zeynep Halam'la, kokusuyla varolmaya devam ediyordu. Volanlı anılar, tüvit hıçkırıklar, hala yaşayan sahipsiz kürkler, ekose pelerinler, ipek gömlekler… Aslında moda ölmüyor; insanlar ölüyor.


Tina Leser imzalı elbisesiyle Mary Jane Russell, Louise Dahl-Wolfe'un objektifi karşısında, Nisan 1953

50'lerin Kahramanları
Simone de Beauvoir ve Sartre da aynı şeklide dantelli bir varoluşla yüzyılın en büyük aşkını yaşıyorlardı o yıllarda. Café de Flore'da kahvelerini içerken varoluşçuluğu Paris sokaklarına kahve kokuları eşliğinde yayıyorlardı. Beauvoir, kadın hakları ve feminizmin en sıkı savunucusu olarak yazıyordu tüm kitaplarını. Jacques Fath, atölyede gece elbiseleri hazırlarken James Dean deri ceketi ve beyaz tişörtüyle kadınları kendine aşık etmekle meşguldü.


Richard Avedon imzalı Kasım 1950 kapağında Dovima, Balenciaga tasarımıyla - Ben Rose'un Mart 1959 kapağı

Grace Kelly yeni gelin gittiği Monako sarayında Balenciaga elbiselerini denemekten sıkılmış, hayatının anlamının dev bir saten fiyonkta olmadığının farkına varmıştı. O meşhur elbise ise henüz Richard Avedon tarafından filin önünde fotoğraflanmamıştı. Ama prensesin gardırobu Cristobal Balenciaga'nın şaheserleriyle doluydu. Chanel'in özgür tayyörlerini de seviyordu Grace Kelly. Hermès ailesinin damadı Robert Dumas ise 1951'de markayı dönemin jet-set trendi haline getirmeyi başarmıştı. Öyle ki 1956'da Monaco Prensi Rainier ile yeni nişanlanan Grace Kelly'nin adını verdiği bir çanta üretmişti: Kelly-Bag. 50'lerin sonuna gelindiğinde Prenses Grace hamileydi ve paparazzileri karşısında görünce karnını elindeki Hermès Kelly-Bag çantasıyla saklamıştı. Bu fotoğraf Life dergisine kapak olunca çanta ikonlaştı ve namını hala altın harflerle koruyan Hermès Kelly olarak tarihe yazdırdı.


Cherry Nelms, Mollie Parnis tasarımlarıyla Richard Avedon'ın objektifi karşısında, Mayıs 1953 sayısından

Yine o yıllarda, bu kez Floransa'da Palazzo Spini Feroni'de, genç bir adam Hollywood yıldızlarına ayakkabı yapmakla meşguldü. Lauren Bacall'dan Elizabeth Taylor'a kadar herkes bu İtalyan ayakkabılarının müdavimiydi. Salvatore Ferragamo adındaki bu genç, 'gökkuşağı' ismini verdiği dolgu topuklu, her bir boğumu farklı renk olan ayakkabının bugün hala yok satacağını tahmin bile edemezdi herhalde. Markanın sembolü haline gelen tasarım, ısrarla kalbimizi çalmaya devam ediyor. Evet, moda dönüşerek ve geçmişi içine alarak rustik bir karmayla hayatımıza her sezon hızlı bir şekilde giriyor. 50'lerin gözbebeği new look 2017 sonbaharında pileli eteklerle hatıralarımıza sızmaya devam ediyor. Vakur ve hisli, arsız ve en tatlı haliyle.


Harper's Bazaar Mart 1951 sayısından