MODA HABER
Nurgül’ün suçu ne?
İşte anımızı, bazen de hayatımızı etkileyen suçlardan biri...
GÜNCELLEME TARİHİ: 8 Kasım 2010
Stresli ve aklı karışık bir haftadan, özellikle de cuma trafiğinden sonra, oh be! En sevdiğim gün Cumartesi gelmişti nihayet. Hafta sonu planım ise çok önceden hazır. Öncelikle Cumartesi, bir türlü fırsat bulup da gidemediğim "Ye, dua et, sev" izlenecek, arkasından da kızlarla çok sevdiğim restoranlardan biri olan, hatta bu hafta Cafe RUJ'da da önerdiğimiz "Vogue"de koca koca sohbetler edilip, hem yemeğin hem de manzaranın keyfi çıkarılacak. Ve tabii Pazar! Birlikte bir yerlere gitmekten büyük zevk aldığım ve aynı frekansta olduğumu düşündüğüm ender insanlardan biri olan, çok sevdiğim Fatih'le uzun zamandır beklediğim ve "Fatih, nooolur bu gösteriye gitmezsek ölürüm ben" dediğim "Dancing Qeen"e gidilecek.
Özlem'in suçu ne?
Cuma gecesi acı acı çalan bir telefonla uzattığım bacakları topladım. Bu da ne şimdi gecenin bu saatinde? Ve korkunç haber! Halime Abla bizi ekiyor ve Cumartesi evin tüm işleri bana kalıyor… Peki, Özlem'in suçu ne? Yanan planıma mı "olamaz!" diyeyim, yoksa karşımda duran gökdelen gibi ütü yığınına mı? Hadi Özlem, topla kendi! İş başa düştü, ne yapalım.
Evet, değerli Cumartesi planı: Temizlik ve ütü . Koca bir haftadan sonra ne de iç açıcı! Neyse ki Pazar cepte ?.
Tostumu yedim bekliyorum
Bir bardak süt, arkasından da beyaz peynirli tostumu yedim, bekliyorum sizi, sevgili cumartesi işlerim, gelin üstüme!
İlk beşe Björk'ü, acıklı acıklı "Play dead"ini ayarladım. Sıvadım paçaları ve bitiriverdim işleri. Vay be Özlem, her şeyin üstesinden gelirsin sen! You've got the power!
Ve duş zamanı. Duştayken birden kuaföre gitme ampulü yandı aklımda. Kendi kuaförüm gazete yakınında olduğu için "Alo, en yakın kuaför hattı" olan kişiyi, sevgili kuzenimi aradım hemen. Yürüyerek beş dakika, süpermiş!
Kill Bill!
İçeri girer girmez diyalog:
- Merhaba
(Adamın başı kalabalık, yüzüme bile bakmıyor)
- Merhaba, sizin ne olacaktı?
- Dalgalı fön istiyorum, bir de gri oje.
- Tabii, Osman koş! Hanımefendinin saçlarını yıka!
(Allah Allah, daha yeni yıkamıştım. Güzel yıkayamadım mı acaba, kirli mi görünüyor?)
- Hayır, ben yıkamıştım saçlarımı
- Öyle mi? Tamam, Osman git! Diğer saçı yıka!
(Osman sadece yıkama ve yağlama işlerine bakıyor anlaşılan)
- Hanımefendi size isminizle hitap etmek istiyorum, isminiz nedir?
- Özlem
- Özlem Hanım, dalgalı fön değil de, maşa yapsak?
- Hayır, ben dalgalı fön istiyorum
- Ama hanımefendi, daha kalıcı ve güzel olur
- Hayır! Ben tepemde zıp zıp zıplayan saçlar istemiyorum. Lütfen dalgalı fön çeker misiniz?
- Özlem Hanım, tahmin ettiğiniz gibi olmayacak, ayrıca size maşa çok yakışır güvenin bana
(Artık kendimi tutamadım ve…)
- Bakın, ben dalgalı fön istiyorum. Sizin derdiniz nedir? Maşa daha pahalı bir işlem, bunun için mi yoksa daha kolay diye mi ısrar ediyorsunuz?
- Aaa hayır, o yüzden değil. Biraz daha pahalı ama daha kalıcı.
Şaşırıp kaldığım ve baskı altında hissettiğim bir ruh halindeyim. Ben bu adama ne diyeyim şimdi? Allahım! Çok yorgunum! Bu ne biçim bir Cumartesi! O koskoca işle bile başa çıktım da bu adamla çıkamadım. Saçlarıma maşa yapılıyor ve ben tepki veremiyorum. Şunu bir kez daha anladım ki, kuaförler sıcak satışta müthiş başarılı! İşte sonuç… Saçlarım korkunç görünüyor! İsteğimde biraz daha baskın olsaydım günü mutsuz kapatmayacaktım! Kill Bill!!!
Nurgül'ün suçu ne?
Hemen yan koltukta bir hemcinsim oje sürdürüyor. Bir yandan da kuaförle konuşuyor. Konu: "Fatmagül'ün suçu ne?". Kulaklarıma hakim olamıyorum ve misafir oluyorum. Kızın adı Nurgül. Nurgül, başı örtülü bir hemcinsim. Gayet bakımlı, dövme kaşları var, sanırım birkaç da operasyon. Yok yok kesin var, operasyonlu ifadeler hep aynı! Çantasına gözüm ilişiyor, sevdiğim bir marka "Prada". Prada'lı Nurgül'ün ojeleri ise metalik gri. Ve biraz enteresan geliyor diyalog bana. İyice kulak kabartıyorum. Son dönemlerin ücretsiz psikologları ve bence kesinlikle kadın sarrafı olan, aynı zamanda başarılı sıcak satışçı kuaförlerden biriyle yakına yakına konuşuyor:
- Hayatım, hani Fartmagül'ün suçu ne var ya, benden de bir dizi çıkar "Nurgül'ün suçu ne?"
(Gülüyorlar kakara kikiri ve devam ediyor…)
- Geçen gün yolda giderken bir kadın çevirdi, laf attı, şoke oldum.
- Nasıl yaniii? Ne dedi ki?
- "Sen ne biçim bir başı örtülüsün! Sizin yüzünüzden bizim gibiler dışlanıyor" diye bağırdı bana. Çok şaşırdım, yani başım örtülü diye pardesü mü giyeceğim ben? Bu kadınlar hiç genç olmamış, bir türlü anlayamıyorum.
- Ayyy, Nurgül'cüğüm boşver sen kafana takma, eski kafa bunlar.
- Aman yok hayatım, ben zaten babamın baskısıyla bu haldeyim. Sadece saçlarım kapalı, nefret ediyorum, bunalıma giriyorum ben. Evlenir evlenmez baş örtümü çıkaracağım. O zaman kimse bana karışamaz. Bu işin zorlaması olur mu hayatım yaaa? İnan bana, baskı yapılmasa belki de içimden gelerek baş örtümü takacağım. Ama bu saatten sonra imkanı yok. İçimde bir hırs oldu bu.
- Konuştun mu hiç babanla?
- Aman yok, denemedim bile. Konuşulmaz ki babamla.
(Çok samimi itiraflarda bulunuyor Prada'lı Nurgül. Arada da haksız mıyım dermişçesine bana bakıyor. Ben de ne diyeceğimi bildiğim, ancak demek istemediğim için sıfır tepkili yüz ifademi takınıyorum hemen ve gerçekten çok üzülüyorum. Ama yine de dayanamıyorum…)
- Nurgül, Kill Bill!
(Prada'lı Nurgül gülüyor – Saçlarıma mı yoksa söylediğim şeye mi bilemiyorum)
- Hayaaatım, Bill'i Kill yapacağım ama evlendikten sonra, şimdi o beni Kill…
- Nurgül, plan yapma bence. Ben bugün için çok planlar yaptım ama şu anda plansız olarak buradayım. Hayatının hangi döneminde, nerede olacağını hiçbir zaman bilemeyeceksin. Bence sen, hayatındaki Bill kimse, bir an önce konuş, o zaman eminim Bill'i, Kill yapmış olacaksın. Sen de içinden geliyorsa devam, gelmiyorsa baş örtün tavan!
(Yüzüme baktı Prada'lı Nurgül ve gülerek)
- Haklısın, belki de denemekte fayda var. Plansız hayat, son derece rahat! Ama biliyorum, bana karşı bu hayat…
İşte Nurgül'ün suçunu buldum! Birimizin anını etkileyen Bill, birimizin hayatını etkilemiş ve vermemiz gereken tepkiyi verememiştik. Kafamda birden James Headfield'ın sözleri beliriyor. Kill'em all!!!
Özlem'in suçu ne?
Cuma gecesi acı acı çalan bir telefonla uzattığım bacakları topladım. Bu da ne şimdi gecenin bu saatinde? Ve korkunç haber! Halime Abla bizi ekiyor ve Cumartesi evin tüm işleri bana kalıyor… Peki, Özlem'in suçu ne? Yanan planıma mı "olamaz!" diyeyim, yoksa karşımda duran gökdelen gibi ütü yığınına mı? Hadi Özlem, topla kendi! İş başa düştü, ne yapalım.
Evet, değerli Cumartesi planı: Temizlik ve ütü . Koca bir haftadan sonra ne de iç açıcı! Neyse ki Pazar cepte ?.
Tostumu yedim bekliyorum
Bir bardak süt, arkasından da beyaz peynirli tostumu yedim, bekliyorum sizi, sevgili cumartesi işlerim, gelin üstüme!
İlk beşe Björk'ü, acıklı acıklı "Play dead"ini ayarladım. Sıvadım paçaları ve bitiriverdim işleri. Vay be Özlem, her şeyin üstesinden gelirsin sen! You've got the power!
Ve duş zamanı. Duştayken birden kuaföre gitme ampulü yandı aklımda. Kendi kuaförüm gazete yakınında olduğu için "Alo, en yakın kuaför hattı" olan kişiyi, sevgili kuzenimi aradım hemen. Yürüyerek beş dakika, süpermiş!
Kill Bill!
İçeri girer girmez diyalog:
- Merhaba
(Adamın başı kalabalık, yüzüme bile bakmıyor)
- Merhaba, sizin ne olacaktı?
- Dalgalı fön istiyorum, bir de gri oje.
- Tabii, Osman koş! Hanımefendinin saçlarını yıka!
(Allah Allah, daha yeni yıkamıştım. Güzel yıkayamadım mı acaba, kirli mi görünüyor?)
- Hayır, ben yıkamıştım saçlarımı
- Öyle mi? Tamam, Osman git! Diğer saçı yıka!
(Osman sadece yıkama ve yağlama işlerine bakıyor anlaşılan)
- Hanımefendi size isminizle hitap etmek istiyorum, isminiz nedir?
- Özlem
- Özlem Hanım, dalgalı fön değil de, maşa yapsak?
- Hayır, ben dalgalı fön istiyorum
- Ama hanımefendi, daha kalıcı ve güzel olur
- Hayır! Ben tepemde zıp zıp zıplayan saçlar istemiyorum. Lütfen dalgalı fön çeker misiniz?
- Özlem Hanım, tahmin ettiğiniz gibi olmayacak, ayrıca size maşa çok yakışır güvenin bana
(Artık kendimi tutamadım ve…)
- Bakın, ben dalgalı fön istiyorum. Sizin derdiniz nedir? Maşa daha pahalı bir işlem, bunun için mi yoksa daha kolay diye mi ısrar ediyorsunuz?
- Aaa hayır, o yüzden değil. Biraz daha pahalı ama daha kalıcı.
Şaşırıp kaldığım ve baskı altında hissettiğim bir ruh halindeyim. Ben bu adama ne diyeyim şimdi? Allahım! Çok yorgunum! Bu ne biçim bir Cumartesi! O koskoca işle bile başa çıktım da bu adamla çıkamadım. Saçlarıma maşa yapılıyor ve ben tepki veremiyorum. Şunu bir kez daha anladım ki, kuaförler sıcak satışta müthiş başarılı! İşte sonuç… Saçlarım korkunç görünüyor! İsteğimde biraz daha baskın olsaydım günü mutsuz kapatmayacaktım! Kill Bill!!!
Nurgül'ün suçu ne?
Hemen yan koltukta bir hemcinsim oje sürdürüyor. Bir yandan da kuaförle konuşuyor. Konu: "Fatmagül'ün suçu ne?". Kulaklarıma hakim olamıyorum ve misafir oluyorum. Kızın adı Nurgül. Nurgül, başı örtülü bir hemcinsim. Gayet bakımlı, dövme kaşları var, sanırım birkaç da operasyon. Yok yok kesin var, operasyonlu ifadeler hep aynı! Çantasına gözüm ilişiyor, sevdiğim bir marka "Prada". Prada'lı Nurgül'ün ojeleri ise metalik gri. Ve biraz enteresan geliyor diyalog bana. İyice kulak kabartıyorum. Son dönemlerin ücretsiz psikologları ve bence kesinlikle kadın sarrafı olan, aynı zamanda başarılı sıcak satışçı kuaförlerden biriyle yakına yakına konuşuyor:
- Hayatım, hani Fartmagül'ün suçu ne var ya, benden de bir dizi çıkar "Nurgül'ün suçu ne?"
(Gülüyorlar kakara kikiri ve devam ediyor…)
- Geçen gün yolda giderken bir kadın çevirdi, laf attı, şoke oldum.
- Nasıl yaniii? Ne dedi ki?
- "Sen ne biçim bir başı örtülüsün! Sizin yüzünüzden bizim gibiler dışlanıyor" diye bağırdı bana. Çok şaşırdım, yani başım örtülü diye pardesü mü giyeceğim ben? Bu kadınlar hiç genç olmamış, bir türlü anlayamıyorum.
- Ayyy, Nurgül'cüğüm boşver sen kafana takma, eski kafa bunlar.
- Aman yok hayatım, ben zaten babamın baskısıyla bu haldeyim. Sadece saçlarım kapalı, nefret ediyorum, bunalıma giriyorum ben. Evlenir evlenmez baş örtümü çıkaracağım. O zaman kimse bana karışamaz. Bu işin zorlaması olur mu hayatım yaaa? İnan bana, baskı yapılmasa belki de içimden gelerek baş örtümü takacağım. Ama bu saatten sonra imkanı yok. İçimde bir hırs oldu bu.
- Konuştun mu hiç babanla?
- Aman yok, denemedim bile. Konuşulmaz ki babamla.
(Çok samimi itiraflarda bulunuyor Prada'lı Nurgül. Arada da haksız mıyım dermişçesine bana bakıyor. Ben de ne diyeceğimi bildiğim, ancak demek istemediğim için sıfır tepkili yüz ifademi takınıyorum hemen ve gerçekten çok üzülüyorum. Ama yine de dayanamıyorum…)
- Nurgül, Kill Bill!
(Prada'lı Nurgül gülüyor – Saçlarıma mı yoksa söylediğim şeye mi bilemiyorum)
- Hayaaatım, Bill'i Kill yapacağım ama evlendikten sonra, şimdi o beni Kill…
- Nurgül, plan yapma bence. Ben bugün için çok planlar yaptım ama şu anda plansız olarak buradayım. Hayatının hangi döneminde, nerede olacağını hiçbir zaman bilemeyeceksin. Bence sen, hayatındaki Bill kimse, bir an önce konuş, o zaman eminim Bill'i, Kill yapmış olacaksın. Sen de içinden geliyorsa devam, gelmiyorsa baş örtün tavan!
(Yüzüme baktı Prada'lı Nurgül ve gülerek)
- Haklısın, belki de denemekte fayda var. Plansız hayat, son derece rahat! Ama biliyorum, bana karşı bu hayat…
İşte Nurgül'ün suçunu buldum! Birimizin anını etkileyen Bill, birimizin hayatını etkilemiş ve vermemiz gereken tepkiyi verememiştik. Kafamda birden James Headfield'ın sözleri beliriyor. Kill'em all!!!