Obez Çocuklar
MODA HABER

Obez Çocuklar

GÜNCELLEME TARİHİ: 26 Temmuz 2011

Hani derler ya, 'Elime doğdu' diye, benim yeğenim Sunaz da aynen öyle elime doğdu. Ablam Nesrin Amerika'da normal doğum yaparken ve acılar içinde Sunaz'ı dünyaya getirmeye çalışırken, ben işte o anda odadaydım. Sonra da onlar İstanbul'a temelli dönene kadar sık sık onları ziyarete gittim. Nesrin bazen bütün gün Sunaz'ı bana bırakırdı. Ben de sabahtan akşama kadar onunla vakit geçirirdim. Bundan dolayı Sunaz'cığa çok yakınımdır. Sunaz ilk doğduğunda ismi Su'ydu. Sonradan Naz'ı eklendi. Ben de doğar doğmaz onu Su'cuğum diye sevmeye başladım. Derken adı 'Sucuk' olarak kaldı. Ayaklarından dolayı da babaannesi onu 'börek ayaklım' diye severdi. Yani anlayacağınız üzere daha doğduğu andan itibaren biz Sunaz'ı yemekle bütünleştirdik.

Sunaz şimdi 5.5 yaşında. İki hafta önce annem ve babam Bodrum'a gitmeden Nesrin'e, Sunaz'ı onlarla yollaması için yalvardılar. Ama Nesrin izin vermedi. Neden mi? Bizim Sunaz çok iştahlı bir çocuk, iştahlı doğdu ve iştahlı da yaşamına devam ediyor. Daha anne sütü emerken bile tombiş birşeydi. Geçen yaz annemlerle gittiği tatilden kilo alıp döndi. Bu kış ta Ankara'da babaannesine dört günlüğüne gittiğinde iki kilo alıp geldi. Çocukluğunda hep kilolarıyla savaş veren Nesrin'in en büyük kabuslarından birisi kendi çocuğunun da onunla bir gün aynı kaderi yaşamasıdır. Bundan dolayı Nesrin, Sunaz konusunda hep dikkat ediyor. Sunaz, az ve sağlıklı yesin diye, yuvasındaki menüyü okulun müdürüyle görüşerek bana değiştirtti. Anneanne ziyaretlerine ve doğumgünülerine sıkı yönetim geldi. Bir ara her gün Sunaz ve kilosundan bahseder olduk.

Annemlerin Bodrum'a gittiği hafta eşim Murat ta Ağrı dağında zirve yapmaya gitti. İşten ayrılamayan Nesrin'le telefonda konuşurken 'Eğer Sunaz Bodrum'a seninle gider ve dönerse o zaman izin veririm. Sana yemek konusunda güveniyorum Didem. Annemler Sunaz'a kıyamıyorlar.' dedi. Ben de altı günlük yeğenimle bir seyahat için 'Olur, tabii ki de' dedim. Sunaz ve benim için bilet alındı ve annemlere sürpriz yapmak üzere yola çıktık. Sabah 8:00'deki uçağımıza Nesrin bizi bıraktı. Daha uçağa binmeden Sunazcık: 'Teyzeciğim, Bodrum'a varınca dondurma yeriz değil mi?' diye sordu. Ben de 'Bakarız Sunaz'cığım, daha şimdiden bunu konuşmaya gerek yok.' dedim. Uçağa bindik ve aynı soruyu hiç abartmıyorum belki 5-6 defa daha sordu. Bunun üzerine yanımızda oturan bayan Sunaz'ın aç olduğunu düşünerek ona çantasından çıkarıp bir sandviç vermek istedi. Sunaz aç olmadığından sandviçi istemedi. Ben de teşekkür ettim.

Uçaktan indik, arabaya bindik ve yine aynı soru: 'Teyze, annem dedi ki bir tane çubuklu dondurma hakkım varmış, onu ben bugün yiyeceğim, tamam mı?' Bazen Nesrin beni gün ortasında arayıp ağlamaklı bir sesle: 'Didem, bu çocuk hep yemek düşünüyor, ben ne yapacağım?' dediğinde abarttığını düşünüyordum. Ama haklıymış. Sunaz yemekle ilgili soru sordukça ben de geçiştirmeye çalıştım. Sonra arabada uyuyakaldı.

Annemlerin kaldığı yere varınca plajda yanlarına gidip sürpriz yaptık. Bizimkiler çok sevindi. Ben yukarı odaya eşyaları bırakıp gelmeye Sunaz anneannesine dondurmasını aldırtmıştı bile Annem de hemen suçlanarak : 'Annesi bu hafta için bir çubuklu dondurmaya izin vermiş, onu da şimdi aldık teyzesi.' dedi.

Üç öğün açık büfe olan bir yerde tabii ki sürekli çocuğa 'Hayır' demek o kadar zor ki. Sabah kahvaltıya iniyoruz, Sunaz simit ve nutella yemek istiyor. 'Sunaz'cığım, daha sağlıklı birşeyler yesek' dediğimde, 'Olur teyze ama öğlen makarna yerim değil mi?' diye soruyor. 'Öğleni, öğlen gelince düşünürüz Sunaz'cığım' diyorum. Öğlen biraz makarna alıyor. Makarnası bitince, yüzüme masum bir şekilde bakıp 'Teyzeciğim, azıcık daha makarna alsam olur mu?' diye soruyor. Ayy Allahım içim gidiyor. Ne zor birşeymiş bu. Hani derler ya 'Bekara karı boşamak kolay' diye. Aynen o hesap, ben de kilolu çocukları olan ailelere: 'O zaman almayacaksınız, vermeyeceksiniz, yapmayacaksınız çocuğunuzun iyiliğini düşünüyorsanız' diyordum. Ama akıl ve kalp aynı işlemiyormuş, bunu öğrendim. Allahtan Sunaz çok söz dinleyen bir çocuk ve hiçbir şekilde tutturan bir çocuk değildi de işimi daha da zorlaştırmadı. Yumuşak bir şekilde 'Hayır'larımı dile getirdim. Sunaz'cığın aklını başka yönlere çekmeye çalıştım.

Bir gün Nesrin'le telefonda konuşurken 'Bak kızına fazla yedirmiyorum. Hatta kilo bile verdi sanırım.' dediğimde, 'Ayy Didem, iyi sen kıyabiliyorsun, bazen ben kıyamıyorum ona.' dedi. Ahh o kadar zordu ki oysa, ama Nesrin'e söz verdiğim ve bana güvenerek gönderdiğini bildiğim için çok dikkat ettim. Ayriyetten hakikaten Sunaz'ın plajda karnı, bacakları daha 3-4 yaşından selülit kaplamış çocuklara benzemesini istemiyorum. Hatta dört yaşında bir çocuk vardı ki, durumu içler acısıydı. Resmini çaktırmadan çekmek istedim ama beceremedim. Yoksa yüzünü göstermeden o resmi buraya koymak istedim.

Bir gece saat 23:00 civarında Sunaz çocuklarla çimde oynarken, her bireyini obez olarak nitelendireceğim derecede kilolu bir aile, çocuklarının yanına bir paket en büyük boy panço cips koydu. Sunazcık ta yazık, hem elini paketin içine sokup bir tane alıyor, hem de yan gözle ona bakıyor muyum acaba diye bana bakıyordu. Ayy, kıyamam ben ona. Ama kıymak zorunda kaldım. Gece olmuş 11 ve o yağlı sağlıksız cipsler. Arkadaşlarının yanında kesinlikle bir şey diyip Sunaz'ı utandırmayacağımdan ve onda kötü bir his bırakmak istemediğimden, beş dakika sonra yanıma çağırdım. 'Sunaz'cığım, anneannen ve benim çok uykumuz geldi, artık yatsak diyoruz.' dedim ve de odaya gittik. Akşam yatmadan önce Sunaz yine 'Teyze, yarın dondurma yesem olur mu'' diye sordu. Ben de bu kez 'peki olur, belki ben de yerim seninle Sunaz'cığım.' dedim. Sabah daha gözünü açar açmaz Sunaz'ın sorduğu ilk soru şu oldu: 'Teyze, sen bugün neli dondurma alacaksın?'!!! O gün ben dondurma yemedim.

Doğduğu günden beri yiyecek isimleriyle çağırılan Sunaz'ın bu tatildeki ismi de zeytindi. Güzel zeytin gibi gözlerinden dolayı çocuklar onu 'ZEYTİN' diye çağırıyorlardı.

Hepimiz Sunaz'ın canı çekmesin diye hem az yedik, hem de normalde tailde yiyeceğimizden daha da sağlıklı yedik. Bu bir grup işidir. Hem siz çocuğun yanında sağlıksız şeyler tüketin, fazla yiyin, hem de çocuğunuzun az ve sağlıklı yemesini isteyin. Denklem böyle işlemiyor. Eğer çocuklarınız sağlıklı yesin istiyorsanız, ilk adımı sizler aile olarak atmak zorundasınız. Çocuklarınızın sizin aynalarınız olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Aynı zamanda Sunaz hareket etsin diye, bir ben bir annem sürekli onunla denize girdik durduk.

Sunaz'a hiçbir şekilde kilosuyla ilgili en ufacık bir yorumda bulunmadım. Bazı şeyleri yemek istediğinde sadece onların çok sağlıksız olduğunu belirttim. Bizler bu yaşta 'Kilo alacaksın yeme' dendiğinde tepki verip daha çok yemek istiyoruz da çocuklar mı tepki vermeyecek. Bundan dolayı kilolu çocuklarınız varsa sizden ricam yanında kilolarından bahsetmemek ve 'kilo alırsın, yeme evladım' şeklinde söylemek yerine sağlıklarına zararlı olduğunu belirtmenizdir.

Dikkatimi çeken en üzücü konu ise kilolu çocukları olan ailelerin bu konuda ne kadar duyarsız davrandıklarıydı. Gözlerime inanamadım dersem yalan olmaz. Hem kendileri çok yiyorlar, hem de çocuklarının tepelemesine tabaklarını doldurmalarına izin veriyorlardı. Görüntüden vazgeçtim ama bu çocuklar bir topun peşinde dahi koşturamıyorlar, nefes nefese kalıyorlardı. Allahım, büyük konuşmak istemiyorum ama bence anne-babalar, özellikle okul çağına gelmemiş çocukların kilolarından sorumludurlar. Eğer çocuğunuz iştahlıysa o zaman siz de Nesrin gibi çocuğunuzu spora yazdıracaksınız, yemekli ortamlardan uzak tutacaksınız ve evde abur cubur bulundurmayacaksınız. Kısacası çok dikkat edeceksiniz. Çocuğunuzun karşısında sağlıklı yiyeceksiniz. Ha diyebilirsiniz ki, kendini düşünmeyen insan çocuğunu nasıl düşünsün. O zaman da 'Niye çocuk yapıyorum?' ya da 'Niye çocuk yaptım?' sorusunu kendinize tekrar hatırlatmanızı isterim.

Tatilimizin bir gününde, babaannesinde kalan 14 yaşındaki diğer yeğenim Yaren (Yaroşcuk) geldi. Akşam dışarıya yemeğe çıktık. Esasında yediklerine çok dikkat eden ve zayıf olan Yaroş, o gün Mc Donald's'ta yemek istedi. Ama o da Sunaz'ın durumunu bildiğinden ona kötü örnek olmak istemedi. Bizimle beraber ızgara köfte yedi. Hatta gün içinde aldığı dondurmasını da Sunaz'dan gizli yedi. Onunla sohbet ederken, çocukken tatlıya çok düşkün olan Yaroş, 'Teyze, iyi ki bana dikkat etmişsiniz ve o zamanlar çok yememişim, teşekkür ederim.' dedi. Yaroş'la da beş sene önce yelken okuluna gidip bir hafta beraber kalmıştık. Yeğenlerim diye söylemiyorum ama hangisiyle tatile gittiysem ve başbaşa kaldıysam beni hiç üzmediler ve her zaman sözümü dinlediler. Umarım ileride kendi çocuklarım da onlar gibi olurlar ve teyzelerini üzmezler.

Annem ve babam benden çekindiklerinden Sunaz'cığa bir şey alıp veremediler. Ama benden sonra kalması için o kadar ısrar ettiler ki, ben de Nesrin'e 'Ya, babam 75 yaşına geldi, annem de 62. Belki birkaç sene daha Sunaz, anneanne ve dedeliği yaşayacak, tadını çıkartsın.' dedim. O da 'Haklısın.' dedi. Sunaz benden sonra 10 gün daha kaldı. Sunaz'ın ben döndükten sonra ertesi günkü kahvaltısı ne mi olmuş? Dedesiyle gittiği kahvaltıda 'simit ve nutella' almış. Babamla o gün telefonda konuştuğumda: 'Çocuktur, hep hayır demek olmaz kızım.' diyerek kendini savunmaya geçti. Anneanne ve dedeler torunlara kıyamıyorlar. Ahhh, anne'ciğim ve baba'cığım, sizler zamanında bizlere çok kolay 'hayır' diyebiliyordunuz. Şimdi ne oldu sizlere böyle???

Dönüşte Nesrin'e Sunaz'ın resimlerini gösterdim. 'Ben kızına iyi baktım ve böyle bıraktım. Gerisini bilmem.' dedim. Görevimi hakkıyla yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla içim çok rahat ve eminim ki seneye yaz Nesrin, Sunaz'ı benimle tatile gönderecektir. Ama Sunazcık benimle gelmek ister mi orasını bilemem!!!