Ucu bucağı her yere çekilebilecek elastik bir kelimeyi açıklamak, bir cümlenin içine sığdırıp şekle sokabilmek zor gibi görünse de, Türk Dil Kurumu şansı 3 farklı şekilde tanımlamış.
1-) Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek.
2-) Bir olayın olabilirliği.
3-) Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.
Bu tanımlara biraz daha dikkatli bakıp, içindeki kelimelerle haşır neşir olunca fark ettim ki; şans dediğin çalışarak elde edilebilecek dünyevi bir şey değil. Beklenmeyen, mantık dışı hatta mucizevî bir şey... Sanki çok uzaklardan bir yerlerden gelen ilahi bir armağan… Bu süslü paketin içerisinden ne çıkacağı ise belirsiz…!
Kimi için hayal ettiği bir sevgili, mutlu bir aile... Kimi için tonlarca para, mal mülk… Kimi için şan şöhret, alkışlar, sahne ışıkları… Kimi için yeniden geri gelen sağlık… Her zaman dört ayağının üstüne süzülerek düşen kimileri için saydığım bu harika hediyelerin hepsi… Her zaman kafa üstü çakılanlar içinse, ne yazık ki hiçbiri…!
İşte kahpe feleğin sillesini yemiş, 'hiçbiriyle' yetinenlerin paketlerinden nedense hep kötü şans çıkar! E bu kadar da olmaz ki, dediğin her şey gelir başlarına… Talih kuşu bunların üstünden geçerken ishal olur mesela… Ya da yıldırım çarpa çarpa bunları çarpar, hatta böler, karekökünü alır, sonra da köküne kibrit suyu döker… Kumarda kaybeden aşkta, aşkta kaybeden kumarda kazanır derler ya, bizim bahtsız bedevi ne olursa kaybetmeye programlanmıştır… Zaman, yer, kişi üçlemesinden en az biri yanlıştır, bunlar için. Bir yanlış iki doğruyu götürdüğünden ellerinde her zaman koca bir sıfır kalır. Ve sonrasında Türk Sanat Müziği'nin o güzide eseri kulaklarında çınlamaya başlar…!
"Talihin elinde oyuncak oldum. Kader böyleymiş, buymuş alınyazım…
Zalim elinde sarardım soldum. Şimdi gönlüm kırık yaralı kuşum…
Ömrümde gülmedim, yanarım inan buna... İsterim artık kader gülsün bana…
Gençliğim geçti yazık… Istıraplar içinde…
Acaba bir gün, acaba bir gün, gülecek miyim…???"
Bu şarkıya anason ve deniz kokulu efkârlı bir ortam yakışır tabii. Ama bir taraftan düşünün, böylesine bir şanssızlığı kaç kişi yaşamış olabilir?
Bana göre, şanslı ya da şanssız diye insanları sınıflandırmaya çalışmak abesle iştigal etmekten farksız. Çünkü şans ve şanssızlık birbiriyle girift durumda olduklarından, şanssızlığın içinde bir şans ya da şansın içinde bir şanssızlık her zaman var olabilir… Ama olmayabilir de…! Yani buradaki kilit nokta, belirsizliktir. Tıpkı yaşamın kendisi gibi…
Karun gibi zengin bir ailede dünyaya gelen bir çocuk için 'şanslıdır' deriz. Peki, bu çocuk sevgiden yoksun ebeveynler tarafından büyütülüyorsa, hâlâ şanslı mıdır? Ya da uyuşturucu bağımlısı olursa? Ya da sağlıklı değilse? Bütün bu soruların cevabına, nasıl şanslıdır diyemiyorsak, şanssızdır da diyemeyiz aslında… Hayatın boyunca karşına çıkan her şeye nasıl baktığın ve baktığını görüp görmediğinle alakalıdır, şans…
Mesela, aramızda aşka şans diyenler de var, talihsizlik olarak görenler de… Aşk demişken evlilik akla geliyor hemen. Çoğumuza göre evlilik şans işidir ve bu şansı güzel bir kadınla tasvir eden erkekler azımsanmayacak kadar çok sayıdadır. Buna karşılık Jimmy Soul'un insanın içini kıpır kıpır eden şarkısının, çirkin bir kadınla evliliği göklere çıkarttığını görüyoruz. Bu durumda evlilikte şans nasıl belirlenir sorusunun cevabı, yine muallakta ve kişiden kişiye değişir bir halde kalacaktır…!
"If you wanna be happy for the rest of your life,
never make a pretty woman your wife,
so from my personal point of view,
get an ugly girl to marry you…"
Daha öncede dediğim gibi, nereden baktığın önemli… Ve tabii nereye baktığın…! Bakıp da görmedikten sonra bakmanın da faydası olmaz… Gözünün önünde uçuşan irili ufaklı mucizeler, eğer göremezsen, farklı dalga boylarında seninle dalgalarını geçmeye devam ederler…
Gelelim şanssız olan ya da olduğunu sananlara…!
Cem Karaca'nın dediği gibi feleğin tekerine çomak sokmak, hatta bununla da kalmayıp tüm tekeri dağıtmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız, bilmelisiniz ki şanssızlık bir mazeret değildir. Arkasına sığınıp tembellik yapmak ya da depresyona girmek, en kolayı… Zor olan ise insanın kendi şansını kendi yaratmasıdır…
Peki, bunun için ne yapmak lazım?
Mide fesadı geçirmezseniz, şans kurabiyelerinden bolca yiyebilirsiniz. Dört yapraklı yonca arayabilir, ayna kırmamaya, kara kedinin önünden, merdivenin altından geçmemeye dikkat edebilirsiniz. 13'ü görünce kaçabilir. 13. Cumalarda bütün evi sarımsakla kaplayıp, gelen vampirlerin kokudan bayılmasını sağlayabilirsiniz. Şans getirmek için evinizi ya da ofisinizi Feng Shui'ye göre yeniden dizayn edebilirsiniz. Şans getiren renklerde kıyafetler giyip, at nalı, nazar boncuğu, peygamber böceği, kaplumbağa heykeli, artık elinize ne geçerse, takıp takıştırabilirsiniz. Ya da bunların hiçbirini yapmayıp, sadece şanslı olduğunuza inanır, kendinizi akışa bırakabilirsiniz…
Her ne yaparsanız yapın, hayatın mucizelerine her zaman açık olun…
Dünyayı yüksek bir algıyla kucaklayın… Kucaklayın ki, o da size bütün güzelliklerini sunabilsin…
Endişeli ruh halini ve geçmişten gelen bütün olumsuz inanışlarınızı (hayat zordur, para zor kazanılır, ekmek aslanın ağzında, erkeklere güvenilmez, mutlu evlilik yoktur, şanssızlık bulaşıcıdır… vb) bırakın gitsin…
Yeni insanlarla tanışmak, yeni yerlere gitmek, eski günlük rutinini değiştirmek için cesaretinizi hep yanınızda taşıyın…
Her gün yeniden doğmuş gibi yaşayın hayatı…
Yaşamak, başlı başına bir şanstır zaten…
Bu şansı değerlendirmekle başlar, her şey…
Ve görebildiğiniz sürece, şans yıldızınız 'sizin için' parlamaya devam eder…
1-) Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek.
2-) Bir olayın olabilirliği.
3-) Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.
Bu tanımlara biraz daha dikkatli bakıp, içindeki kelimelerle haşır neşir olunca fark ettim ki; şans dediğin çalışarak elde edilebilecek dünyevi bir şey değil. Beklenmeyen, mantık dışı hatta mucizevî bir şey... Sanki çok uzaklardan bir yerlerden gelen ilahi bir armağan… Bu süslü paketin içerisinden ne çıkacağı ise belirsiz…!
Kimi için hayal ettiği bir sevgili, mutlu bir aile... Kimi için tonlarca para, mal mülk… Kimi için şan şöhret, alkışlar, sahne ışıkları… Kimi için yeniden geri gelen sağlık… Her zaman dört ayağının üstüne süzülerek düşen kimileri için saydığım bu harika hediyelerin hepsi… Her zaman kafa üstü çakılanlar içinse, ne yazık ki hiçbiri…!
İşte kahpe feleğin sillesini yemiş, 'hiçbiriyle' yetinenlerin paketlerinden nedense hep kötü şans çıkar! E bu kadar da olmaz ki, dediğin her şey gelir başlarına… Talih kuşu bunların üstünden geçerken ishal olur mesela… Ya da yıldırım çarpa çarpa bunları çarpar, hatta böler, karekökünü alır, sonra da köküne kibrit suyu döker… Kumarda kaybeden aşkta, aşkta kaybeden kumarda kazanır derler ya, bizim bahtsız bedevi ne olursa kaybetmeye programlanmıştır… Zaman, yer, kişi üçlemesinden en az biri yanlıştır, bunlar için. Bir yanlış iki doğruyu götürdüğünden ellerinde her zaman koca bir sıfır kalır. Ve sonrasında Türk Sanat Müziği'nin o güzide eseri kulaklarında çınlamaya başlar…!
"Talihin elinde oyuncak oldum. Kader böyleymiş, buymuş alınyazım…
Zalim elinde sarardım soldum. Şimdi gönlüm kırık yaralı kuşum…
Ömrümde gülmedim, yanarım inan buna... İsterim artık kader gülsün bana…
Gençliğim geçti yazık… Istıraplar içinde…
Acaba bir gün, acaba bir gün, gülecek miyim…???"
Bu şarkıya anason ve deniz kokulu efkârlı bir ortam yakışır tabii. Ama bir taraftan düşünün, böylesine bir şanssızlığı kaç kişi yaşamış olabilir?
Bana göre, şanslı ya da şanssız diye insanları sınıflandırmaya çalışmak abesle iştigal etmekten farksız. Çünkü şans ve şanssızlık birbiriyle girift durumda olduklarından, şanssızlığın içinde bir şans ya da şansın içinde bir şanssızlık her zaman var olabilir… Ama olmayabilir de…! Yani buradaki kilit nokta, belirsizliktir. Tıpkı yaşamın kendisi gibi…
Karun gibi zengin bir ailede dünyaya gelen bir çocuk için 'şanslıdır' deriz. Peki, bu çocuk sevgiden yoksun ebeveynler tarafından büyütülüyorsa, hâlâ şanslı mıdır? Ya da uyuşturucu bağımlısı olursa? Ya da sağlıklı değilse? Bütün bu soruların cevabına, nasıl şanslıdır diyemiyorsak, şanssızdır da diyemeyiz aslında… Hayatın boyunca karşına çıkan her şeye nasıl baktığın ve baktığını görüp görmediğinle alakalıdır, şans…
Mesela, aramızda aşka şans diyenler de var, talihsizlik olarak görenler de… Aşk demişken evlilik akla geliyor hemen. Çoğumuza göre evlilik şans işidir ve bu şansı güzel bir kadınla tasvir eden erkekler azımsanmayacak kadar çok sayıdadır. Buna karşılık Jimmy Soul'un insanın içini kıpır kıpır eden şarkısının, çirkin bir kadınla evliliği göklere çıkarttığını görüyoruz. Bu durumda evlilikte şans nasıl belirlenir sorusunun cevabı, yine muallakta ve kişiden kişiye değişir bir halde kalacaktır…!
"If you wanna be happy for the rest of your life,
never make a pretty woman your wife,
so from my personal point of view,
get an ugly girl to marry you…"
Daha öncede dediğim gibi, nereden baktığın önemli… Ve tabii nereye baktığın…! Bakıp da görmedikten sonra bakmanın da faydası olmaz… Gözünün önünde uçuşan irili ufaklı mucizeler, eğer göremezsen, farklı dalga boylarında seninle dalgalarını geçmeye devam ederler…
Gelelim şanssız olan ya da olduğunu sananlara…!
Cem Karaca'nın dediği gibi feleğin tekerine çomak sokmak, hatta bununla da kalmayıp tüm tekeri dağıtmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız, bilmelisiniz ki şanssızlık bir mazeret değildir. Arkasına sığınıp tembellik yapmak ya da depresyona girmek, en kolayı… Zor olan ise insanın kendi şansını kendi yaratmasıdır…
Peki, bunun için ne yapmak lazım?
Mide fesadı geçirmezseniz, şans kurabiyelerinden bolca yiyebilirsiniz. Dört yapraklı yonca arayabilir, ayna kırmamaya, kara kedinin önünden, merdivenin altından geçmemeye dikkat edebilirsiniz. 13'ü görünce kaçabilir. 13. Cumalarda bütün evi sarımsakla kaplayıp, gelen vampirlerin kokudan bayılmasını sağlayabilirsiniz. Şans getirmek için evinizi ya da ofisinizi Feng Shui'ye göre yeniden dizayn edebilirsiniz. Şans getiren renklerde kıyafetler giyip, at nalı, nazar boncuğu, peygamber böceği, kaplumbağa heykeli, artık elinize ne geçerse, takıp takıştırabilirsiniz. Ya da bunların hiçbirini yapmayıp, sadece şanslı olduğunuza inanır, kendinizi akışa bırakabilirsiniz…
Her ne yaparsanız yapın, hayatın mucizelerine her zaman açık olun…
Dünyayı yüksek bir algıyla kucaklayın… Kucaklayın ki, o da size bütün güzelliklerini sunabilsin…
Endişeli ruh halini ve geçmişten gelen bütün olumsuz inanışlarınızı (hayat zordur, para zor kazanılır, ekmek aslanın ağzında, erkeklere güvenilmez, mutlu evlilik yoktur, şanssızlık bulaşıcıdır… vb) bırakın gitsin…
Yeni insanlarla tanışmak, yeni yerlere gitmek, eski günlük rutinini değiştirmek için cesaretinizi hep yanınızda taşıyın…
Her gün yeniden doğmuş gibi yaşayın hayatı…
Yaşamak, başlı başına bir şanstır zaten…
Bu şansı değerlendirmekle başlar, her şey…
Ve görebildiğiniz sürece, şans yıldızınız 'sizin için' parlamaya devam eder…