Şu olan biten var ya - II
Gökkuşağı kıvamındaki enerjim...
GÜNCELLEME TARİHİ: 19 Temmuz 2011
Sevgili Dostlar,
Gerçeğin derinliğine doğru çıkmış olduğum yolculuk en nihayetinde sona erdi ve ben yine buradayım, aranızdayım. Elimde sizler için getirdiğim hediyeler, yüreğimde kıpır kıpır bir heyecan, yeniden buluşmanın keyfiyle yazıyorum bu ilk cümleleri... Hediye demişken, gerçeğin derinliğine gidip de size lokum ya da pişmaniye getirmemi beklemiyorsunuzdur umarım. Onun yerine ilerleyen paragraflarda sizin için hazırladığım tatlı kıvamında cümleleri bulabilirsiniz. Hem kilo alma derdi de yok, dişleri de çürütmüyor, oku okuyabildiğin kadar…
Anlaşılan ben burada yokken şu olan bitenler olup bitmeye aynı hızla devam etmiş. Gündem habire değişmiş. Habire başınıza yağmış irili ufaklı bir şeyler… Hayyam'ın sözünü yeniden hatırlama vakti şimdi. "Şu olan biten var ya, boş ver ona… Taş yağsın isterse, çok sürmez."
Şu olan bitene boş verip gerçeğin derinliğine doğru bir yolculuğa çıkan ben, yolculuğun sonunda anladım ki hâlâ aynı yerdeyim. Bendeyim…
Ama bu ben geçmiş benlerden ya da diğer bir deyişle ben sandığım benden çok farklı. Sanki benin 'konsantre' olmuş hali gibi… Özü gibi…
Çıktığım bu yolculukta bizlerin değerli bir taştan farkımız olmadığını öğrendim. O değerli taşa ulaşmak için etrafını kaplayan bilumum değersiz maddeyi temizlemek gerektiğini de biliyorum artık. Geçmişten getirdiğimiz bütün o inançları, korkuları, alışkanlıkları, yargıları, ölü hayalleri, yerine yarattığımız sahte gerçeklikleri, vesaire, vesaire… Değersiz maddelerin ne kadar kalın olduğunu tahmin edemezsiniz. Onları tek tek söküp atarken ne kadar acı çekildiğini de… Ama inan bana sevgili dostum, bütün bunlara değiyor. Paha biçilmez bir mücevher çıkıyor karşına. İçinde hayatın anlamını bulduğun, içinde kendini keşfettiğin, içinde kendi gücünü fark ettiğin, içinde gerçek seni bulabildiğin bir mücevher…
Bugün arkadaşlarımla sohbet ederken, üniversiteyi bitireli kaç sene oldu diye sorduk birbirimize. Kaç yıl geçmişti üstünden? Ne zaman geçip gitmişti? Hüzünle karışık yaşlanıyor olmanın telaşı çöktü üzerimize. Neyse ki, unutmaya meyilli hafızamız başka konulara dalınca, kaç yıl geçtiğini hatırlamaz oldu. Sonra hep birlikte sinemaya, Larry Crowne'i izlemeye gittik. Başrollerde Julia Roberts ve Tom Hanks… Uslanmaz bir romantik komedi insanı olan benim için inanılmaz keyifli iki saatti diyebilirim. Diğer taraftan bir zamanların idolleri Julia Roberts ve Tom Hanks'in de yaşlandıklarını fark etmek ilginç bir deneyim oldu doğrusu. Yanaklar sarkmış, kırışıklar oluşmuş… Ama yinede eskisi gibi gülümsüyor Julia, eskisi gibi sevgi dolu bakıyor Tom, eskisi gibi ışıl ışıl parlıyor her ikisinin de gözleri… Arabada dönerken yıllar öncesinden gelen bir ses eve kadar eşlik etti bana. Tracy Chapman… Talkin' Bout A Revolution, Fast Car ve diğerleri.. O zaman anladım ki, bir kuşak hep birlikte yaşlanıyoruz. Julia Roberts'i da, Tom Hanks'i de, sen de, ben de… Hep birlikte paylaşıyoruz yaşamı… Şu olan bitene hep birlikte şahit oluyoruz. Aynı gökten alıyoruz soluğumuzu… Orada ya da burada olsak da zamanı birlikte tüketiyoruz. Ama bu kadar ortak paylaşım içinde kimi yaşadığını sanıyor, kimiyse gerçekten yaşıyor hayatı.
Peki, ne fark var aralarında? Fark, değersiz olan o katmanlardan ne kadar temizlendiğinde, ne kadar özüne döndüğünde... Her birimiz kendi yarattığımız gerçekliğin içinde bir dünya oluşturuyoruz. Neyi görmek istiyorsak onu görüyoruz bu dünyada… Neyi duymak istiyorsak onu duyuyoruz. Neye inanmak istiyorsak ona inanıyoruz. Ama bu gerçekliğin ne kadar gerçek olduğunu sorgulamıyoruz hiç. O dünyadan çıkınca bizi neyin beklediğini bilmediğimiz için, diğer bir deyişle fena halde korktuğumuz için, değersizliğin içinde hapsediyoruz kendimizi.
Gene aynı yere, etrafımızı kaplayan o değersiz maddeye geldik öyle değil mi?
Biliyorum, bütün bunlardan ne zaman kurtulmak isteseniz karşınıza uzmanlar, hacılar, hocalar, bilenler, bilmeyenler, dolandıranlar, dolananlar, çeşit çeşit insan çıkıyor. Çoğunun da içi boş oluyor maalesef. Jiddu Krishnamurti "Siz bana bile güvenmeyin." demiş, "Kendi doğrunuzu bulun, kimsenin peşinden gitmeyin."
Benim de peşimden gelin, körü körüne ne desem yapın demiyorum size. Ama o değersiz katmandan kurtulmak karanlık kalan alanlarınızı aydınlatmak adına, Master trainer seviyesinde yaşam koçu ve NLP uzmanı olan ben, profesyonel olarak size destek olabileceğimi söylüyorum.
Diğerlerinden ne farkın var dersen, öncelikle aldığım eğitimler, bilgi birikimim ve gökkuşağı kıvamındaki enerjim derdim. Bu kadar gürültü kirliliği içinde sessizliğin olağanüstü gücünü size deneyimletebileceğimi iddia ederdim sonra. Ve bir örnek istiyorsanız da, en iyi örnek olarak özüne ulaşmış kendimi gösterir, gerçeğin derinliğine doğru çıkacağınız bu olağanüstü yolculukta sizlere rehberlik yapabileceğimi söylerdim. Son olarak bu değişim ve keşif yolculuğuna çıkmayı gerçekten istiyorsanız, merve.memisoglu@yahoo.com adresinden bana ulaşabileceğinizi söylerdim.
Şu olan bitene gelince… Şu olan biten, bir süre daha olup bitmeye devam edecek. Ve o bir sürenin ne kadar uzun ya da kısa olduğu ise bizlere bağlı... Şu olanla 'bitip' gitmek yerine, Hayyam'ın dediği gibi dakka şaşmadan yaşayabilen bizlere.