The Sculpt Society’nin kurucusu Megan Roup ile Hep Hareket Halinde
The Sculpt Society’nin kurucusu Megan Roup ile sporu gündelik bir alışkanlığa dönüştürmenin yollarını konuştuk.
GÜNCELLEME TARİHİ: 20 Temmuz 2024
Röportaj: Sena Yavuz
Misyonu, sporu 7’den 70’e herkes için gündelik bir alışkanlığa dönüştürmek, kadınları daha güçlü kılan bir cemiyet yaratmak... Çeşitli fitness disiplinlerini dansla bütünleştiren The Sculpt Society’nin kurucusu Megan Roup’un üretim süreci bu fikirlerle başlıyor. Los Angeles merkezli fitness gurusuna özgün metoduna, kariyerine dair merak ettiklerimizi sorduk.
Profesyonel dansçılıktan fitness’a geçiş yapan ve bu alanda da büyük başarılara imza atan bir girişimcisiniz. Bu dönüşümden başlayalım mı söze? Sizi fitness’a sevk eden dönüm noktalarına değinebilir misiniz biraz?
Dans ederek büyüdüm ben. Sadece dans etmek için gittiğim New York’ta NewYork Üniversitesi’nin Tisch adlı dans programından mezun olduktan sonra bu çok pahalı şehirde hayatımı nasıl idame ettireceğime kafa yormaya başladım. Profesyonel olarak dans ederek geçindiğim, fit model olarak moda sektöründe de çalıştığım bu dönemde, küçük bir stüdyoda fitness dersleri vermeye başladım. Bunun başlıca sebebi, kiramı ödeyebilmekti aslında. Ancak kısa sürede kadınlarla çalışmaktan müthiş keyif almaya başladım. Hareket yoluyla onların kendilerini güvende ve güçlü hissetmelerini sağlamak, zihin-beden ilişkisi kurmalarına yardımcı olmak benim için muazzam bir deneyimdi. Bu tecrübe güzel bir hareket pratiği ve keyifli bir yaşam stili de sundu bana. Dahası, özgüvenimi körükledi. Diğer kadınlarla bağlantı kurabilmenin ve fitness’ın gücünü bu sayede keşfettim.
Peki, Sculpt Society’yi ne zaman ve nasıl kurdunuz?
O dönemde fitness NewYork’ta patlama yaşıyordu. Reformer pilates, şekillendirme, dans kardiyo, bar ve yoga dersleri yoğunluktaydı. Ben de farklı dersleri tek tek deniyor ve bana gerçekten keyif veren egzersizleri bulmaya çalışıyordum. Yıllar sonra hayal ettiğim, keyif aldığım her şeyi tek bir çatı altında bir araya getirmeye karar verdim. Nihayet 2017’de kurdum Sculpt Society’i. Reformer pilatesi andıran aletleri de dahil ettiğim, yogadan çeşitli bar egzersizlerine, yalınlaştırılmış dans kardiyo egzersizlerinden düşük etkili vücut şekillendirme derslerine uzanan, tüm bunları harmanlayan bir konseptti bu. Derslerimi herhangi bir dans geçmişi olmayanların dahi takip edebileceği, bir saatten kısa süren derslerle yoğun hayatlara sahip kadınların da iştirak edebileceği şekilde tasarladım. Buradaki en önemli katmansa, topluluktu. Sculpt Society için hedefim kadınların fiziksel olarak kendilerini güçlü ve güvende hissettiği, dostluklar kurabildiği ve birlikte hareket etmek üzere bir araya geldiği bir cemiyet oluşturmaktı. Organik olarak oluştu ve zamanla büyüdü bu topluluk. New York’a gelemeyen birçok insanın da benimle birlikte antrenman yapmak istediğini gördüğümde dijital bir platform oluşturma ihtiyacını fark ettim ve Kasım 2019’da Sculpt Society’in dijital fitness uygulamasını hayata geçirdim.
The Sculpt Society’i diğerlerinden farklı kılan nedir?
Tek kelimeyle topluluk,yani cemiyet. Zira fitness sadece antrenmandan ibaret değil. Topluluk inşa etmek, bağlantı kurmak ve bunu gerçekten pekiştirmekle orantılı bence. Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü Instagram’da, sosyal medyada ve özel Facebook grubumuzda topluluğumla doğrudan iletişimim var; onlarla bağlantı kurabiliyor, derslerimde daha fazla görmek istedikleri şeyleri tespit edebiliyorum. Bu güzel kitle, Sculpt Society deneyiminin nasıl olması gerektiği konusunda bana daima rehberlik ediyor.
Geniş kitlenizin yanı sıra birçok ünlü müşteriniz de var. Bunun olası zorluklarından bahsetmenizi istesek... Onların özel ihtiyaçlarını karşılamak için farklı eğitim programları da geliştiriyor musunuz mesela?
Süper modeller veya oyuncular... Birçok ünlü müşterim hakkımızdaki güzel yorumların kulaktan kulağa yayılmasıyla buldu beni. Gerçekten organik bir gelişmeydi bu. Zorluklara gelirsek, bence hepimiz aynıyız. Hepimizin yoğun programları var. Sporu, bize iyi gelen şeyleri hayata nasıl sığdırabileceğimizi çözmeye çalışıyoruz durmaksızın. Bu yüzden ünlü müşterilerimin dersleri ile günlük müşterilerimin derslerine yaklaşımım bire bir aynı. Her zaman şunu söylerim; Dakota Johnson veya Miranda Kerr’i eğitirken ya da 10 takipçisi olan biriyle çalışırken deneyim katiyen değişmiyor. Herkes aynı tür içerik ve ders formatından faydalanıyor. Zira deneyimin özünde kadınlara kısa sürede ne kadar çok şey başarabileceğimizi göstermek var. Benim mantram da bu yönde: “Kendine ufak hedefler koy ki uzun vadede daha fazlasını başarabil.” Antrenmanlarınızın çok uzun olması gerekmiyor. Beyninizi yeniden eğitmek için bir saat ve hatta otuz dakika boyunca dahi antrenman yapmanız gerekmiyor. Üç günde bir uzun uzadıya spor yapmak yerine, her gün sadece 5 ila 10 dakikanızı spora ayırmanızı tercih ederim. Buradaki asıl hedef, size hayat boyu eşlik edecek iyi bir alışkanlık kazandırmak. Zaman içerisinde sağlığınızda büyük fark yaratacak bir unsur bu.
Spora yeni başlayacaklara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Eğer tamamen sıfırdan başlıyorsanız yani gerçek bir başlangıç seviyesindeyseniz, mevcut rutininizden haftada beş gün çalışmaya geçiş yapmak pek gerçekçi olmayacaktır; bunu sürdürülebilir kılmak çok zor. Bu yüzden ilk olarak yeni başlayanlara spor için iki ila üç gün belirlemeyi ve bunu dört-altı hafta boyunca sürdürmeyi öneririm. Sonra yavaş yavaş bir veya iki gün daha ekleyerek daha da başarılı olmanızı sağlayacak bir rutin oluşturabilirsiniz. İkinci önerim: Seviyenize uygun derslere katıldığınızdan emin olun; başlangıç seviyesindeki derslere yönelin. Bazen hatta Sculpt Society uygulamasında bile başlangıç seviyesindeyseniz ve orta seviyede bir ders alırsanız, kendinizi bunalmış ve başarısız hisseder, pes edersiniz. Üçüncü önerim ise daha önce belirttiğim gibi daha azıyla yetinin, ki daha çok şey başarabilin. Başlangıçta veya uzun vadede daha kısa antrenmanlara sadık kalın; sürekliliğe önem verin. Öncelikle bunu rutininize oturtun. Amaç, sadece 30 gün değil; hayat boyu hareket halinde olmak. Dördüncü tavsiyem ise gerçekten yapmaktan hoşlandığınız bir egzersiz bulun. Bu, farklı antrenman ve yöntemler denemeniz gerektiği anlamına gelebilir. Benim için Sculpt Society’yi kurmak bu yüzden çok önemliydi çünkü gerçekten katılımı kolaylaştırıyor.
Son olarak beslenme için önerilerinizi de alalım. Kişisel yaşantınıza nasıl besleniyorsunuz?
Ben bir beslenme uzmanı değilim, bu yüzden beslenme konusunda rehberlik arayanlara bir beslenme uzmanı ile konuşmalarını öneriyorum. Ancak Sculpt Society uygulamasında hızlı bir öğle yemeği veya atıştırmalık arayanlar için bazı tariflere yer verdim. Öte yandan kişisel yaşantımda büyük bir içgüdüsel beslenme taraftarı olduğumu söylemeliyim. 20’li yaşlarımın başlarında yo-yo diyetler yapan biriydim; neredeyse her trend diyeti denedim. 30’lu yaşlarımda içgüdüsel yemeyi keşfettiğimdeyse, yemekleri iyi ya da kötü etiketlememeyi öğrendim. Yeme eylemine çok basit bir yaklaşımım var. Aç mıyım? Ne zaman açım? Ne zaman, neyle, nasıl doyuyorum? Hangi yiyecekler bana enerji veriyor? Ne yemekten heyecan duyuyorum? Neyi arzuluyorum? Özellikle kadınların, yemek analizine fazla mesai harcadığını düşünüyorum. Temelimizden, aslında neyi arzuladığımızdan ve hangi yiyeceklerin bize istediğimiz enerjiyi verdiği gerçeğinden uzaklaştığımızı düşünüyorum. Daima bize ne yememiz gerektiğini söyleyecek birini arıyoruz. Ve bence konu bu kadar karmaşık olmamalı. İçgüdüsel beslenme tüm bunlara dur diyor ve insana özgürlük veriyor.