MODA HABER
Yaz biterken
Otelin bahçesinde, kocaman okaliptus ağacının altında oturmuş denize bakıyorum. Havada keskin bir kekik kokusu var...Güneş birazdan batar...
GÜNCELLEME TARİHİ: 11 Ağustos 2010
Otelin hemen önündeki cadde hareketli. Yanındaki kumsala ise masalar kurulmuş. Akşam yemeği saati yaklaşıyor ne de olsa... Masaların üstündeki fenerleri de yakarlar birazdan. Günün en sevdiğim saatleri bunlar." Yüzmek ne güzel olur" diye geçiyor içimden... Ama yok bugün değil... Bugün öylece durmak istiyorum. Babam bu halimi görse ""melankolik" olduğumu düşünüp endişelenirdi... Oysa sadece yorgun zihnimi dinlendiriyorum... Denize bakmak iyi gelir bana hep... Kolej sınavlarına hazırlanırken özel ders aldığım Mustafa hoca "sınav öncesi çocukları deniz kenarına götürmekte fayda var" demişti hani. Bu alışkanlığım ta o günlere dayanır...
Bu, Türkbükü'ndeki son gecem... 4 gecedir burdayız. Gazetelerin magazin eklerinde okuduğumuz yapay dünyanın gerçek olduğunu görmek can sıkıcı. Belli ki buranın halki artık yerli ya da yabancı tüm turistleri yürüyen "yeşil Dolarlar" olarak görüyor. İlk gün oteli ararken kaybolduklarında, adres sorduğumuz dükkanda "bedavaya adres tarifi yok" diye espri yapıp gevrek gevrek gülen bakkal amca, geleneksel Türk misafirperverliğine ne oldu?
Tezatlarla dolu bir kasaba... Derme çatma, bakımsız evlerin yanı başında lüks yazlık siteleri, lağım kokan derenin yüz metre ilerisinde şık beach clubları görmek mümkün... Herşeye rağmen, üstüne çuval giyse yakışan güzel kadınlar gibi Türkbükü, cazibeli.. Hele, geceleri ayrı bir güzel... Koyu lacivert gökyüzü, çarşaf gibi bir denizle birleşiyor. Bir yandan koydaki evlerin ışıkları; öte yandan denizin üstünde yanan fenerler gibi duran teknelerin ışıkları hep birarada şahaser bir görüntü oluşturuyor...
Son gecemde birşeyler atıştırmak üzere kalkıp deniz kenarındaki trafiğe kapalı caddedeki gözlemeciye gidiyorum. Otlu peynirli bir gözleme, yanına da ince belli bardakta çay söylüyorum. Kumsaldaki bir masada, deniz ayaklarımın dibine kadar gelirken sıcacık gözlemeyi getiriyorlar. Çıtır çıtır ve çok lezzetliymiş. Kıyıya vuran denizin sesi ve ritmi sanki romantik bir şarkıyı andırıyor...Evet, hayattan keyif almak basit şeylerle de pekala mümkün. Bunu hissetmek beni mutlu ediyor. Tanrıya şükrediyorum, bunun için, evet, değişmediğim için... Ezan okunuyor. Tekneler birer birer ışıklarını yakmaya başladı... Otele dönme zamanı geldi, kalkmalıyım...
Geriye dönüp birkaç günlük tatilime baktığımda aklımda kalanlar buraya geleceklerin işine yarayabilir... Gündüzleri denize girmek için yanyana iskelelere yayılmış beach clublardan birine yürüyerek gidilebilir. Giriş genellikle yüz lira civarında. Buna plaja giriş ve bu tutardaki yiyecek- içecek dahil. Herbiri oldukça şık bu beachlerdeki ortam bana klostrofobik geldi, Herkes fazlasıyla dipdipe... Akşam saat 6 gibi hepsi restorana dönüştüğü için masaları yerleştirme derdine düşüp denizin bana göre en güzel saatinde şezlongları toplamaya başlıyorlar. Çok tuhaf ... Biz Akdenizli miyiz gerçekten? Bazen şüpheye düşüyorum da... Merkezden biraz uzakta yer alan Kuum beach ise, diğer plajlara göre çok farklı. Ferahlığı, lezzetli yemekleri ve harika müzikleriyle burada saat sekizlere kadar kalabiliyorsunuz...
Gecelere gelince... Balık ve mezeler için Miam hoş bir seçenek... Sonrasında bir içki için Bagno'ya yürüyüp ; iskeleye kurulu bu şık mekanda harika müziklerle gecenin tadı çıkarılabilir... Bir seçenek de yılların Ship A hoy'u...Ee yaz gecesi bu, dondurma yemeden olmaz ki. Yürüyüş caddesindeki Bodrum Doğal Dondurmacısındaki Bodrum Mandalinalı dondurma dünya üzerinde Bodrum'dan başka nerde vardır acaba?
Otele döndüm. Bavulumu odadan çıkardım, otelin önündeki bahçede arkadaşlarımı bekliyorum gitmek için... Bir bira iyi gider şimdi... Bu yılki yaz tatilim bitmek üzere... Bir arkadaşımın her yıl tekrar hatırlattığı gibi "çok şükür bu sene de yazı gördüm". Yapacak ne de çok şey var önümde. Peki sığdırabilecek miyim hepsini yaşamıma? "Neden olmasın?" diye düşünüyorum. Çocuksu iyimserliğim genetik miras bana, geçmiyor hiç. Çoğu kez yolumu aydınlatıyor... Kimi zaman ise bu dünyaya uygun değilmişim gibi hissetmeme neden oluyor. "İnsana özgü hiçbir şey beni şaşırtmaz" diyen düşünür kimdi hatırlayamıyorum... Ama ben "her" seferinde şaşırıp; üstüne bir de bu sözü hatırlayıp kendi kendime gülüyorum. İncinip, incinip, yeniden aynı iyimserlikle başlıyorum baştan... Bunu başarabiliyorum, evet. Vedaları sevmiyorum... Hani Sezen Aksu'nun şarkısındaki gibi "ben hiç kimseden gidemiyorum". Oysa yaz bitiyor... Gitme vakti ...
Bu, Türkbükü'ndeki son gecem... 4 gecedir burdayız. Gazetelerin magazin eklerinde okuduğumuz yapay dünyanın gerçek olduğunu görmek can sıkıcı. Belli ki buranın halki artık yerli ya da yabancı tüm turistleri yürüyen "yeşil Dolarlar" olarak görüyor. İlk gün oteli ararken kaybolduklarında, adres sorduğumuz dükkanda "bedavaya adres tarifi yok" diye espri yapıp gevrek gevrek gülen bakkal amca, geleneksel Türk misafirperverliğine ne oldu?
Tezatlarla dolu bir kasaba... Derme çatma, bakımsız evlerin yanı başında lüks yazlık siteleri, lağım kokan derenin yüz metre ilerisinde şık beach clubları görmek mümkün... Herşeye rağmen, üstüne çuval giyse yakışan güzel kadınlar gibi Türkbükü, cazibeli.. Hele, geceleri ayrı bir güzel... Koyu lacivert gökyüzü, çarşaf gibi bir denizle birleşiyor. Bir yandan koydaki evlerin ışıkları; öte yandan denizin üstünde yanan fenerler gibi duran teknelerin ışıkları hep birarada şahaser bir görüntü oluşturuyor...
Son gecemde birşeyler atıştırmak üzere kalkıp deniz kenarındaki trafiğe kapalı caddedeki gözlemeciye gidiyorum. Otlu peynirli bir gözleme, yanına da ince belli bardakta çay söylüyorum. Kumsaldaki bir masada, deniz ayaklarımın dibine kadar gelirken sıcacık gözlemeyi getiriyorlar. Çıtır çıtır ve çok lezzetliymiş. Kıyıya vuran denizin sesi ve ritmi sanki romantik bir şarkıyı andırıyor...Evet, hayattan keyif almak basit şeylerle de pekala mümkün. Bunu hissetmek beni mutlu ediyor. Tanrıya şükrediyorum, bunun için, evet, değişmediğim için... Ezan okunuyor. Tekneler birer birer ışıklarını yakmaya başladı... Otele dönme zamanı geldi, kalkmalıyım...
Geriye dönüp birkaç günlük tatilime baktığımda aklımda kalanlar buraya geleceklerin işine yarayabilir... Gündüzleri denize girmek için yanyana iskelelere yayılmış beach clublardan birine yürüyerek gidilebilir. Giriş genellikle yüz lira civarında. Buna plaja giriş ve bu tutardaki yiyecek- içecek dahil. Herbiri oldukça şık bu beachlerdeki ortam bana klostrofobik geldi, Herkes fazlasıyla dipdipe... Akşam saat 6 gibi hepsi restorana dönüştüğü için masaları yerleştirme derdine düşüp denizin bana göre en güzel saatinde şezlongları toplamaya başlıyorlar. Çok tuhaf ... Biz Akdenizli miyiz gerçekten? Bazen şüpheye düşüyorum da... Merkezden biraz uzakta yer alan Kuum beach ise, diğer plajlara göre çok farklı. Ferahlığı, lezzetli yemekleri ve harika müzikleriyle burada saat sekizlere kadar kalabiliyorsunuz...
Gecelere gelince... Balık ve mezeler için Miam hoş bir seçenek... Sonrasında bir içki için Bagno'ya yürüyüp ; iskeleye kurulu bu şık mekanda harika müziklerle gecenin tadı çıkarılabilir... Bir seçenek de yılların Ship A hoy'u...Ee yaz gecesi bu, dondurma yemeden olmaz ki. Yürüyüş caddesindeki Bodrum Doğal Dondurmacısındaki Bodrum Mandalinalı dondurma dünya üzerinde Bodrum'dan başka nerde vardır acaba?
Otele döndüm. Bavulumu odadan çıkardım, otelin önündeki bahçede arkadaşlarımı bekliyorum gitmek için... Bir bira iyi gider şimdi... Bu yılki yaz tatilim bitmek üzere... Bir arkadaşımın her yıl tekrar hatırlattığı gibi "çok şükür bu sene de yazı gördüm". Yapacak ne de çok şey var önümde. Peki sığdırabilecek miyim hepsini yaşamıma? "Neden olmasın?" diye düşünüyorum. Çocuksu iyimserliğim genetik miras bana, geçmiyor hiç. Çoğu kez yolumu aydınlatıyor... Kimi zaman ise bu dünyaya uygun değilmişim gibi hissetmeme neden oluyor. "İnsana özgü hiçbir şey beni şaşırtmaz" diyen düşünür kimdi hatırlayamıyorum... Ama ben "her" seferinde şaşırıp; üstüne bir de bu sözü hatırlayıp kendi kendime gülüyorum. İncinip, incinip, yeniden aynı iyimserlikle başlıyorum baştan... Bunu başarabiliyorum, evet. Vedaları sevmiyorum... Hani Sezen Aksu'nun şarkısındaki gibi "ben hiç kimseden gidemiyorum". Oysa yaz bitiyor... Gitme vakti ...