31 Aralık 2009 da yazdığım yeni yıl yazısını şu cümlelerle bitirmişim. "Biliyorum ki, ümit olduğu sürece her yeni yıl akşamı gökyüzüne binlerce dilek yayılmaya devam edecek… Ve ben de tıpkı bu yıl olduğu gibi dileklerimi dileyeceğim. Sonrasında ise yapılacak tek bir şey var. Beklemek…
Bu yıl mutlaka dileklerim gerçekleşecek ve gerçekleştiğinde elimde umutla beklemeye devam edeceğim yeni dileklerim olacak…"
31 Aralık 2010'a yaklaşırken, 2010'u düşünüyorum. 2010'dan ne istedim? Ne buldum?
İlk dileğim; çok klişe olsa da, sevdiklerim ve benim sağlığımdı…
Bu dileğim kısmen gerçekleşti. Sevdiklerim için bu yıl gayet iyi geçerken, benim için hastanenin acilini sık sık ziyaret ve bir ameliyatla yıl kapandı diyebilirim. Ya da diyemem…! Çünkü en son bu yazıyı yazarken kurdeşen döktüğümü fark ettim. Aslında kurdeşen yerine kurtlarımı döksem daha iyiydi ama fazla kurt dökmenin, kafadaki koyun sayısını arttıracağını düşünüyorum. Bu da muhtemelen insanın zekâ seviyesinde azalmaya yol açabilir. İyisi mi ben 2011'de kafamın içindeki kurtlarım, büyük ve küçükbaş hayvanlarımla birlikte, ekolojik dengeyi bozmadan, yaşamaya devam edeyim.
İkinci dileğim, başarıydı…Bu dileğim gerçekleşti diyebilirim. 'İsimsiz' adlı ilk kitabım, 2010'nun başında çıktı. Yazmaya büyük bir şevkle devam edebilecek gücü ve inancı içimde buldum. Ama yine de dönüp bakınca, daha iyi olabilirdi demekten kendimi alamıyorum. 'Büyük' yerine 'daha büyük' bir başarı gelebilirdi. 'Daha'ların sonu yok aslında. Daha büyükten, daha daha büyük var. O yüzden 2011'de 'daha'ları bir kenara bırakıp, sevdiğim işi yapmayı diliyorum. Başarının daha'lı ya da daha'sız kendiliğinden gelebilmesi için…
Üçüncü dileğim; belki de dilekler arasında en önemlisi, aşktı… Uzun yıllar, kimseye aşık olmadan geçmişti. Büyük bir özlem vardı, içimde… Ama bir taraftan yıllar birbirine benziyor, aşkın varlığı ile ilgili şüphelerim artıyordu. Ya yoksa? Her sene dilenen ve hiç gerçekleşmeyen bir hayal gibi…
Karşıma hep aynı 'tip' adamlar çıkıyordu. Gerçekten 'tipti' bunlar…! Aşktan korkan ve bu korkuyla duyguları insafsızca tüketen tipler… Hâlbuki bıraksa; o küçük duygu filizleri büyüyüp serpilip aşka dönüşecek… Aslında itiraf etmem gerekirse, benim de bu tiplerden bir farkım yoktu. Ne ben ne de onlar, duyguları kendi haline bırakamadık. Ama ben yine de önceki yıllarda olduğu gibi 2010'dan da umutla aşkı dilemeye devam ettim. Ve bu sefer mucizevi bir şekilde dileğim kabul oldu. Aşk, en sonunda geldi. Size bir sır vereyim mi, dilerken ne dilediğinize çok dikkat etmelisiniz. 'Dokunduğum altın olsun!' diyen Midas'ın kaderini paylaşmak ta var işin ucunda…
Aşk geldi gelmesine ama bu sefer kavuşamama sorunu baş gösterdi. Neden filmlerdeki gibi mutlu son olmuyor diye sordum, kaç kere. Ama ben sordukça araya; yollar, dağlar, ovalar, platolar, viyadükler, üst ve alt geçitler girdi. Ne Ferhat'tım dağları delecek, ne de Mecnun'dum çölleri aşacak…! Onun yerine ben ne yaptım? Kapıları sonuna kadar açıp, aşık olduğum insanın bana ulaşmasını bekledim. Haliyle benim için 2010'un liste başı şarkısı "Bekledim de gelmedin…" oldu. Efsaneye göre; kımıldayamayan bir aşık, zamanla kımıl zararlısına dönüşürmüş. Neyse ki, efsaneler gerçek değil…!
Yukarıda da görüldüğü üzere; 2010 yılında dileklerimin hiçbiri tam anlamıyla gerçekleşmedi. Gerçekleşseydi ne olurdu? Yani başarılı olursam, yani sağlıklı olursam, yani aşık olursam, yani aşık olduğuma kavuşursam ne olurdu? Cevap basit…! Mutlu olurdum… Borsa gibi hızla yükselip aynı hızla tepetaklak olan ruh halimi düşününce, 2010 bana mutluluk getirdi mi, bilemiyorum. Belki getirdi, ama ben göremedim. Ya da yakaladığım mutluluğun kıymetini bilemedim, elimden kaçtı. Sadece 2010 değil geçen tüm yıllarda mutluluk, sağanak bir yağmurdan çok, ahmakıslatan gibiydi benim için.Ahmakıslatan, bilirsiniz hissettirmeden yağar… Ve bir de bakmışsın ahmak gibi ıslanmışsın! 2010'da mutluluktan sırılsıklam olmayı bekledim… Ama beklerken, azar azar yağan mutluluğu fark edemediğimi ancak şimdi anlıyorum.
Yeni bir yıl geliyor… Dilekler dileniyor... Her yer ışıl ışıl süslenmiş. Yeni başlangıçlar için sabırsızlanıyoruz. Geçmiş yılları unutup, yeni bir sayfa açmak, yeniden başlamak istiyoruz. Ama biz değişmediğimiz sürece yeni yılın eskilerden bir farkı olmayacak. Bütün yıllar birbirine benzediği için ömrümüz boyunca upuzun 'tek bir yıl' yaşamış gibi hissedeceğiz. O yüzden bu sene dileklerimle başlıyorum, kendimdeki değişime…
Tek bir dileğim var, gelecek yıldan… O da mutluluk için her zaman, her yerde, her koşulda sebebimin olması. Bu sebep; 2010'dan dilediğim gibi büyük bir aşk, sağlıklı bir yaşam ya da işte başarı olabilir. Ama bunun yanında; şöminenin ya da sobanın çıtırtısını dinleme, köpüklü türk kahvesini höpürdetme, park yerini bir çırpıda bulma, yumurtayı kıvamında çırpma ya da televizyon karşısında çikolatayı kaşıklayarak yeme ama buna karşılık 100 g zayıflama gibi basit sebepler de olabilir… Eğer istersek mutluluk sebeplerini çoğaltabiliriz... Ama bana göre tek bir sebep de yeter, mutluluk için… O da yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz gerçeğidir.
Elimizde böylesine bir şans varken; bizim için mutluluk kapıda, bacada, her yerde…
Yeter ki görün… Yeter ki fark edin... Yeter ki değerini bilin…
Herkese MUTLU seneler…
Bu yıl mutlaka dileklerim gerçekleşecek ve gerçekleştiğinde elimde umutla beklemeye devam edeceğim yeni dileklerim olacak…"
31 Aralık 2010'a yaklaşırken, 2010'u düşünüyorum. 2010'dan ne istedim? Ne buldum?
İlk dileğim; çok klişe olsa da, sevdiklerim ve benim sağlığımdı…
Bu dileğim kısmen gerçekleşti. Sevdiklerim için bu yıl gayet iyi geçerken, benim için hastanenin acilini sık sık ziyaret ve bir ameliyatla yıl kapandı diyebilirim. Ya da diyemem…! Çünkü en son bu yazıyı yazarken kurdeşen döktüğümü fark ettim. Aslında kurdeşen yerine kurtlarımı döksem daha iyiydi ama fazla kurt dökmenin, kafadaki koyun sayısını arttıracağını düşünüyorum. Bu da muhtemelen insanın zekâ seviyesinde azalmaya yol açabilir. İyisi mi ben 2011'de kafamın içindeki kurtlarım, büyük ve küçükbaş hayvanlarımla birlikte, ekolojik dengeyi bozmadan, yaşamaya devam edeyim.
İkinci dileğim, başarıydı…Bu dileğim gerçekleşti diyebilirim. 'İsimsiz' adlı ilk kitabım, 2010'nun başında çıktı. Yazmaya büyük bir şevkle devam edebilecek gücü ve inancı içimde buldum. Ama yine de dönüp bakınca, daha iyi olabilirdi demekten kendimi alamıyorum. 'Büyük' yerine 'daha büyük' bir başarı gelebilirdi. 'Daha'ların sonu yok aslında. Daha büyükten, daha daha büyük var. O yüzden 2011'de 'daha'ları bir kenara bırakıp, sevdiğim işi yapmayı diliyorum. Başarının daha'lı ya da daha'sız kendiliğinden gelebilmesi için…
Üçüncü dileğim; belki de dilekler arasında en önemlisi, aşktı… Uzun yıllar, kimseye aşık olmadan geçmişti. Büyük bir özlem vardı, içimde… Ama bir taraftan yıllar birbirine benziyor, aşkın varlığı ile ilgili şüphelerim artıyordu. Ya yoksa? Her sene dilenen ve hiç gerçekleşmeyen bir hayal gibi…
Karşıma hep aynı 'tip' adamlar çıkıyordu. Gerçekten 'tipti' bunlar…! Aşktan korkan ve bu korkuyla duyguları insafsızca tüketen tipler… Hâlbuki bıraksa; o küçük duygu filizleri büyüyüp serpilip aşka dönüşecek… Aslında itiraf etmem gerekirse, benim de bu tiplerden bir farkım yoktu. Ne ben ne de onlar, duyguları kendi haline bırakamadık. Ama ben yine de önceki yıllarda olduğu gibi 2010'dan da umutla aşkı dilemeye devam ettim. Ve bu sefer mucizevi bir şekilde dileğim kabul oldu. Aşk, en sonunda geldi. Size bir sır vereyim mi, dilerken ne dilediğinize çok dikkat etmelisiniz. 'Dokunduğum altın olsun!' diyen Midas'ın kaderini paylaşmak ta var işin ucunda…
Aşk geldi gelmesine ama bu sefer kavuşamama sorunu baş gösterdi. Neden filmlerdeki gibi mutlu son olmuyor diye sordum, kaç kere. Ama ben sordukça araya; yollar, dağlar, ovalar, platolar, viyadükler, üst ve alt geçitler girdi. Ne Ferhat'tım dağları delecek, ne de Mecnun'dum çölleri aşacak…! Onun yerine ben ne yaptım? Kapıları sonuna kadar açıp, aşık olduğum insanın bana ulaşmasını bekledim. Haliyle benim için 2010'un liste başı şarkısı "Bekledim de gelmedin…" oldu. Efsaneye göre; kımıldayamayan bir aşık, zamanla kımıl zararlısına dönüşürmüş. Neyse ki, efsaneler gerçek değil…!
Yukarıda da görüldüğü üzere; 2010 yılında dileklerimin hiçbiri tam anlamıyla gerçekleşmedi. Gerçekleşseydi ne olurdu? Yani başarılı olursam, yani sağlıklı olursam, yani aşık olursam, yani aşık olduğuma kavuşursam ne olurdu? Cevap basit…! Mutlu olurdum… Borsa gibi hızla yükselip aynı hızla tepetaklak olan ruh halimi düşününce, 2010 bana mutluluk getirdi mi, bilemiyorum. Belki getirdi, ama ben göremedim. Ya da yakaladığım mutluluğun kıymetini bilemedim, elimden kaçtı. Sadece 2010 değil geçen tüm yıllarda mutluluk, sağanak bir yağmurdan çok, ahmakıslatan gibiydi benim için.Ahmakıslatan, bilirsiniz hissettirmeden yağar… Ve bir de bakmışsın ahmak gibi ıslanmışsın! 2010'da mutluluktan sırılsıklam olmayı bekledim… Ama beklerken, azar azar yağan mutluluğu fark edemediğimi ancak şimdi anlıyorum.
Yeni bir yıl geliyor… Dilekler dileniyor... Her yer ışıl ışıl süslenmiş. Yeni başlangıçlar için sabırsızlanıyoruz. Geçmiş yılları unutup, yeni bir sayfa açmak, yeniden başlamak istiyoruz. Ama biz değişmediğimiz sürece yeni yılın eskilerden bir farkı olmayacak. Bütün yıllar birbirine benzediği için ömrümüz boyunca upuzun 'tek bir yıl' yaşamış gibi hissedeceğiz. O yüzden bu sene dileklerimle başlıyorum, kendimdeki değişime…
Tek bir dileğim var, gelecek yıldan… O da mutluluk için her zaman, her yerde, her koşulda sebebimin olması. Bu sebep; 2010'dan dilediğim gibi büyük bir aşk, sağlıklı bir yaşam ya da işte başarı olabilir. Ama bunun yanında; şöminenin ya da sobanın çıtırtısını dinleme, köpüklü türk kahvesini höpürdetme, park yerini bir çırpıda bulma, yumurtayı kıvamında çırpma ya da televizyon karşısında çikolatayı kaşıklayarak yeme ama buna karşılık 100 g zayıflama gibi basit sebepler de olabilir… Eğer istersek mutluluk sebeplerini çoğaltabiliriz... Ama bana göre tek bir sebep de yeter, mutluluk için… O da yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz gerçeğidir.
Elimizde böylesine bir şans varken; bizim için mutluluk kapıda, bacada, her yerde…
Yeter ki görün… Yeter ki fark edin... Yeter ki değerini bilin…
Herkese MUTLU seneler…